31 Aralık 2011 Cumartesi

Yeni Yıl



Veee gelelim yeni yıl dileklerine...

Yeni yılda,

daha çok gülelim, daha çok keyiflenelim, daha çok çocuk olalım, daha hoşgörülü olalım, vicdanımızın ve kalbimizin sesini daha çok dinleyelim, sevdiklerimizin kıymetini bilip, onlarla daha çok vakit geçirelim, çalışmaktan keyif alalım, güzel yerlere gidelim, güzel yemekler yiyelim, güzel müzikler dinleyelim, daha çok okuyalım, güzel dostlar olsun çevremizde, an'ı yaşamanın anlamını daha çok keşfedelim, farkında olalım, fark yaratalım, istemediğimiz, sevmediğimiz, herkesi ve her şeyi hayatımızdan çıkaracak gücümüz olsun, huzurlu uykular uyuyalım sevdiklerimizle, daha çok öpüşelim, daha çok sevişelim, daha mutlu insanlar olalım, daha çok sarılalım, evrenin bizim enerjimize uyum sağladığını, görmek istediğimiz dünyayı yaratabileceğimizi artık fark edelim, hepimizin bir olduğunun, hepimizin aynı yerden geldiğinin farkına varıp, ayrılıkçı, ırkçı, faşizan düşüncelerden vazgeçelim, hatta her türlü faşizan düşünceye kahredelim, çok ama çok eğlenelim, nerede ve kimlerle olmak istiyorsak orada ve onlarla olalım, bizim ve sevdiklerimizin sağlığı, huzuru, keyfi her daim yerinde olsun, ağzımızın tadı bozulmasın, çok içip sarhoş olalım, sarhoş olmanın keyfine varalım, aşık olalım, ama öyle bir aşık olalım ki dünyamız şaşsın, mutluluktan sırıtmaktan ağzımız kapanmasın, daimi bir leyla ile mecnun kafasında yaşayalım, herkesin bir ismail abisi olsun mesela bu sene, onun gibi güzel insanlar girsin hayatına herkesin, herkes çok istediği her güzel şeye kavuşsun, herkes mutlu olsun...

nasıl bir yıl varsa gönlümüzde, öyle bir yıl olsun hepimiz için.

Mutlu yıllar herkeseeee:)))

P.S. Bir de bir ricam olacak, yeni yılda artık benim için kabus halini alan 'Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl herkese kutlu olsuuun' diye devam eden şarkıdan farklı bir yeni yıl şarkısı yapsınlar. 




Huysuz pia tarafından gönderildi.

Şükürler Olsun ki...




Yeni yıla girmeden 2011'in bu son gününde kaç gündür yazmaya niyetlendiğim, ama bir türlü fırsat bulup da yazamadığım notlarımı yazmadan kapamayalım yılı değil mi ama?

Şimdi efenim öncelikle, birkaç senedir yeni yıla girmeden önce yaptığım bir liste var benim, şükür ve mutluluk listesi. O sene varlığına şükrettiğim, varlıklarından ötürü mutlu olduklarımın listesi. Blogu açmadan  önce el defterime yazardım, şimdi madem blogumuz var, bloga yazalım.

Her şeyden önce şükürler olsun ki, bu yıl da sevdiklerim yanımda, en fazla bir telefon uzağımdaydı.
Benim ve sevdiklerimin sağlıkları ufak tefek problemler hariç gayet iyiydi.
Yeni bir sürü insan tanıdım, onlardan bir sürü yeni şeyler öğrendim.
Farkındalığımın daha da arttığı bir yıl oldu 2011.
Çok güldüm, çok ağladım, yine canım yandı ama, hepsi için değerdi.
Vicdan sahibi olmanın, yargılamadan dinlemenin, içinden gelen sesi dinlemenin, içinden geçenleri rahatlıkla paylaşmanın ne büyük bir lütuf olduğunu öğretti bu yıl bana.
Küçük bir torba renkli leblebi şekerleriyle ne kadar mutlu olunabileceğini anımsadım.
Çok ama çok güzel kitaplar okudum, çok güzel müzikler dinledim bu yıl da.
Denize girebildim mesela yine.
Kıymet bilmenin, huzurlu olmanın değerini yeniden anladım.
Affetmeyi öğrendim çok çok.
Etrafında olan biten iyi şeyleri fark etmenin insanı daha da çok mutlu ettiğini, diğer insanların yaşadığı acıları paylaşmanın bizi daha da insan yaptığını gördüm.
Yazı yazmaya başladım tekrar.
Aşık oldum, artık olmam derken, bir anda, dünyanın en alakasız insanına. Canımı acıtan, ama benim yeni bir ben olmamı sağlayan, ne olursa olsun hep mutlu olmasını temenni ettiğim bir adama.
İnsanın ne yaparsa kendi kendine yaptığını, izin vermediğimiz sürece kimsenin bizi üzemeyeceği gibi, bizi mutlu da edemeyeceğini, kısacası insanın kendi kurdu olduğunu farkettim bu yıl.
Ve her şeyden önemlisi tüm yıl boyunca,  'arkadaşlar iyidir' cümlesinin ne kadar doğru olduğunu her seferinde defalarca kanıtlayan canlarım (Didom, Ebuşum, Tolgam, Emoşum, Emrem, Tutum, Mertim, Elfom, Seropum) hep yanımdaydılar....

Kısacası, şükürler olsun ki, iyisiyle kötüsüyle bir yılı daha bitirdik :)

Veeee, az kalsın unutuyordum, son bir şükür de, bu sene aldığım en güzel noel hediyesine :)))








Huysuz pia tarafından gönderildi.

20 Aralık 2011 Salı

Bugün...




Bugün tam 20 sene oldu, 20 senedir bilfiil hayatımda yoksun.

Gittin... öyle bir gittin ki, 19 sene sürdü seni affetmem. Öyle bir gittin ki, hala yattığın yeri ziyaret etmedim, belki bir gün dönersin diye.

Şimdi yüreğimde tuhaf bir sızı var sadece, hala dönem dönem burnum sızlıyor senle ilgili muhabbetlerde. Şimdi yeni evimde duvarlarda fotoğrafların asılı, en yakışıklı çıktığın. Hatta annemle ikinizin bir fotoğrafınızı bile buldum taa balayından kalma:) buldum da hemen cüzdanıma koydum.

Ben de öyle bıraktığın gibi büyümeye çalışıyorum işte, düşe kalka, kör topal. İyiyim ama merak etme, idare ediyorum en azından. Annem yaşlandı biraz, kabul etmek istemiyorum bunu ama öyle. Farkına vardıkça ürküyorum bir gün onun da o taraflara gelme olasılığından, o yüzden düşünmemeye çalışıyorum çok. Hala evlenmedim :) böyle giderse zor zaten :) Sana benzeyen birini bulamadığımdan diyeceğim ama seni de çok hatırlamıyorum ki...Hatta belki o yüzden öyle savrulup duruyorum ortalarda.

Vakti zamanında, bundan epey sene önce o zaman Tuğçe Baran adıyla yazarken Mutlu Tönbekici "Dubalar Üzerinde Bir Hayat" diye bir yazı yazmıştı bir babalar gününde. Orada şöyle bir paragraf vardı, hep aklımın bir köşesinde yer eden.


Haşmet (Babaoğlu) dün güzel demiş. Anne insanla, baba hayatla olan ilişkimizi kurar. Babasız kızların hayatla daima bir alıp veremediklerinin olması belki de bu yüzden, iskelemiz yok. Dubalarla idare edip duruyoruz. 
Hayata "babasının prenses kızı" olarak başlamamış olmak insana maça on sıfır yenik girmişlik hissi veriyor. Hayatın boyunca o on golü telafi etmeye çalışıyorsun. Ta ilkokuldan beri tek derdin o on gol oluyor. O on gol oluyor yirmi gol, yirmi gol oluyor otuz gol... Sonra sonra sen de gol atmaya başlıyorsun ama o kadar yara bere içinde ne kadar eşit olabilirsin ki prenseslerle? 
Bu yaşımda bile, sokaklarda, filmlerde baba çocuk sarılması gördüğümde burnum sızlar. Hani bıraksam kendimi her seferinde hüngür hüngür ağlayacağım. Nasıl kapanmaz bir yaraysa bu... 
"Babasız büyümüş kızlarla asla çıkmam" demişti bir keresinde bir arkadaşım. Çıkılmaz hakikaten. Ben olsam ben de çıkmam... Yaptığın her fenalık içimizdeki "babasız kızlar vadisi" nde onar yirmişer kere yankı yapar çünkü. Bir laf, yirmi laf etkisi yapar. Bu da kaldırılacak nane değildir hakikaten. Patlak ego daima hava kaçırır... Kimse de yama olamaz. Gönülsüzler hele yarığı daha da açarlar. Bu sefer o duba da batar. Kalırız bir salla ortada...


Öyle işte özlüyorum seni sık sık. İyi ol oralarda olmaz mı? Hiç olmazsa oralarda iyi ol. Ve arada bir de olsa, rüyalarda da olsa, uğra bana, kendini hatırlat. Hatırlat ki, rüyada da olsa, sesli olarak söyleyebileyim seni ne kadar sevdiğimi ve ne kadar çok özlediğimi...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

18 Aralık 2011 Pazar

Güneş her gece tepemde doğuyor..




Sırtım kaskatı haftalardır, başımda devamlı bir ağrı. Tıkandım kaldım. Kelimeler çıkmıyor bir türlü, ne ağzımdan, ne parmaklarımdan. Halbuki beynim ayrı dolu, kalbim ayrı dolu yaşananlarla, düşüncelerle...Bir arkadaşım beynindekiler de süzülüp kalbine insin, ancak ondan sonra çözülürsün dedi, haklı belki de bilmiyorum.

Yorgunum, hem de çok yorgunum....



Huysuz pia tarafından gönderildi.

13 Aralık 2011 Salı

Kafamda deli sorular...




İnsan ne yaparsa kendine yapıyor. Bünyem iflas etmek üzere. Uykusuzluk, stres, mutsuzluk...derken, her gece çeker olduğum mide ve sırt ağrıları, her hafta sonu nükseden mide bulantıları hayattan bezdirir oldu yine bu aralar.

Yine de, bile bile işkence yapmaya devam ediyorsun işte kendi kendine. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu sorup duruyorsun kendine. Neyi, kimi, hangi yolu seçmeli? Nasıl yapmalı, nasıl etmeli? Devamlı sorular kafamın içinde, iki ayrı özne arası yaptığım yollar. Vazgeçemeyişler....

Bir tarafta iyi şeylerin birdenbire olacağına inancım, diğer yanda terliklerimle gitmek isteyeceğim aşk...Nedir doğru, hatta var mıdır doğru?



Huysuz pia tarafından gönderildi.

11 Aralık 2011 Pazar

Aslında kalandır terk eden..


Durum budur panpa, biz kendi aramızda, "bir tarafım kalk gidelim derken, öbür tarafım bok yeme otur diyor" deriz bu duruma.

Ben de dönüp dönüp soruyorum kendime, gitmek mi zor kalmak mı diye?

Huysuz pia tarafından gönderildi.

4 Aralık 2011 Pazar

Aşk Bir Dengesizlik İşi...




Pazar bugün.

Keyifli okumalar, keyifli vakitler, keyifli kahvaltılar, keyifli sohbetler, keyifli izlemeler günü...

Hafta içi, mesai saatleri içinde akmayan günlere inat, göz açıp kapayana kadar geçip gidiveren bir gün. O yüzden daha bir sıkı sarılmak gerek pazar günlerine.

Neyse efenim, ben de bugün keyifli ve güzel bir pazar günü geçirmek istiyorum. Yeni yıl yaklaşıyor, aklımda bu sene sevdiğim insanlara alacağım hediyelerle ilgili güzel fikirler var. Sevdikleri biraz şaşırtmak iyidir her zaman :) Onun için de hazırlıklar yapmak lazım, bu da en basitinden alışveriş yollarının bana göründüğüne işaret...

İşaret demişken, bu yazının asıl mevzusu işaretler olacaktı da, yine koptu her şey. Ah şu kafamı bir toplayabilsem zaten, hayatta bir çok şeyi daha kolay başaracağım.

Ne diyorduk, evet efenim, işaretler, onlar her yerde. Görmek istersek eğer, herkes ve her şey bize yol gösterebilir, önemli olan bunu istemek ve izin vermek...

Bu hayat dersini neye borçluyuz derseniz, bu sabah hiç adetim değilken kahvaltı esnasında tv.de film izleme kararı almama. Nerede ne varmış diye kanallar arasında gezinirken, daha öncede izlediğim ve bir pazar sabahı izlendiğinde keyifli olabileceğini düşündüğüm "Ye, Dua Et, Sev" filmine denk gelip, ortasından filmi yeniden izlemeye başlamamla oldu her şey.

Sanki biri geçmiş karşıma, elinde bir fener yolumu aydınlatıyordu. Önce adam dedi ki kadına: "Onun seni affetmesini bekleyerek vakit kaybetmekten vazgeç, sen kendini affet!" Dırırırın. Ben de ampuller yanıp sönmeye başladı hemen. Ve ben bin bir düşünce aleminde dolanırken, şu cümle çalındı kulağıma: "Bazen aşk için dengeni kaybetmek, hayatı dengeli yaşamanın bir parçasıdır." Aşk uğruna dengesini yitirmekten ölümüne korkan bana, resmen kapak oldu bu cümle.

Ben de geldim buraya yazdım bunları, arada bakıp bakıp hatırlamak için.

Keyifli pazarlar olsun herkese...

Huysuz pia tarafından gönderildi.

29 Kasım 2011 Salı

Gitmek istersen...

Diyecek, yazacak çok bir şey yok aslında... Kelimeler boğazımda düğümlendi kaldı...

Gitmek istersen yol senin
Kalırsan eğer buram senin





Huysuz pia tarafından gönderildi.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Temizlik





Bir yılı bitirirken genelde her sene bu zamanlarda yeni yıl için ajanda ve defterler alırım kendime. Ve bir önceki sene neler yaşadığıma kısa bir göz atarım, eski defterlerin arasındaki notları temizlerken. Bugün de hastalık sebebiyle evde dinlenirken, öyle bir atraksiyon yaptım kendimce. Sonra bu notu buldum bir defterimin arasında, ona yazdığım ama ne zaman yazdığımı bilmediğim...

"Bazen iyi geceler öpücüğünü kendi kendine verir, onun dudaklarından duymak istediğin masalları kendi kendine anlatırsın uzun gecelerde. Ve öylece uyursun, bir başına, huzursuzluklar içinde. Hiç tanımadığı birine aşık olabilir mi ki insan?" ve şimdi bu cümlelerin sonuna bir cümle eklemek gerek. "Hiç tanımadığı birine aşık olduğunu düşünüyorsa insan, tanıdıktan sonra daha da çok aşık olabilir. Ama her güzel şey bir gün biter!"

Demem o ki, bir sene daha bitiyor, yeni sene yeni umutlar, yeni hayaller demek. 2011'de de bulamadık hayatımızın aşkını. Bakalım 2012 bize neler getirecek?

Bu da böyle erken bir yılbaşı yazısı olsun o zaman.



Huysuz pia tarafından gönderildi.

25 Kasım 2011 Cuma

İnsanlar kötü, dışarısı soğuk...

Bazı geceler uykum kaçar benim. Gelsin diye beklerim, gelmez. Ne yapsam diye dolanırım ortalıkta, işin tuhaf yanı, içimden bir şey yapmak da gelmez. Öyle kilitlerim gözlerimi bir noktaya boş boş bakarım. Beynimde binlerce düşünce cirit atar...

Yine öyle bir gece, bu gece...Ne dinlemek istediğimi bile bilmezken bu çıktı karşıma. Çok severim. Herkesin gittiği zamanlar vardır hayatımızdan. İhtiyacımız olduğu anlarda kimseleri bulamadığımız zamanlar. Öyle zamanlarda bu şarkıyla ağlamışlığım çoktur benim mesela.

Aslında bu yazı da o kadar gereksiz ki, sırf şarkıyı paylaşsam da gitsem olurmuş, ama yapacak bir şey yok ve ben çok sıkıldım. Öyle işte yani, yarın cuma falan, sahte mutluluk sebeplerinden biri yani. Evet şarkıyla alakasız ama öyle.

Buyrun efenim şarkı bu. Benim için dünyalar kadar büyük, 'az' tanıdığım 'küçük adam'a gelsin. Hiç gitmemesi umuduyla...





Huysuz pia tarafından gönderildi.

22 Kasım 2011 Salı

Sayıklamalar

Şimdi buraya saçmalayacağım. Kimse için bir şey ifade etmeyecek cümleler kuracağım, belki kendim için bile. Ama beynimi boşaltmak için de başka çözüm bulamadım, napiiim :(

Ve başlıyoruz....

*yazılıp okunmamış bir sürü mektup
*kim doğru kim yanlış
*nasıl yapmalı
*bir yerlere gitmeli otobüsle ya da trenle
*okunacak ne çok kitap var daha
*bir de yılbaşı alışverişi var, ilgilenmek gerek
*o değil de biz napcaz bu yılbaşı hakikaten???
*daha salıdan cuma hesabı yapmak ömrü tüketmekten başka ne ki?
*sen yoksun ya, sensiz uyumak var ya, offff offff
*kime anlatmalı derdimi, kimseler anlamaz ki beni
*nedensiz bir umut kırıntısı var içimde halaaa
*bi müddet boşa aldım vitesi, bakalım neler olacak dışarıdan seyredelim biraz da
*o değil de ben bu şarkıyı neden daha önce hiç dinlememişim
*bizim hayatımızda neden bi ismail abimiz yok gerçekten soruyorum bunu kendime
*neden öyle güzel kalpli insanlar yok artık
*aslında değerini kıymetini bilmediğim çok şey var hayatımda ama senin yarattığın mutsuzluk hepsinin üzerini örtüyor
*kalp her zaman doğruyu gösterir di mi lan? hayır onca kez sakata geldik, saat bile günde iki kere doğruyu gösterirken, kalp de doğruyu bi kere bile olsa gösterir di mi? gösterse de o da sen olsan ya, ne şık hareket olur valla
*yeşil çay mı içsem şimdi ben ıhlamur mu?
*hepimizin hayat kaygıları ne kadar aynı ve ne kadar farklı..
*yeni planlarım var hayat dair du bakalım, bekleyelim biraz
*hala ilk görüşte aşka inanacak kadar saflaşabiliyorum bazen, sonra hemen kendime geliyorum allahtan
*hayatta bikaç tane sağlam dost edinmek lazım, hayat daha bi kolay ve güzel oluoo öyle
*ailenin de kıymetini bilmek lazım, onlar herbişiiiden öte zira
*bağlayamam ben bu yazıyı di mi panpa? okur musun ki sen bunu?
*iyi olacak her bişey panpa, sen merak etme, güzel olacak bundan sonrası, beraber ya da ayrı, iyi olacak;)
*o ıhlamurları almaya geleydin daha iyi olacaktı ama neyse, güzel olacak panpa...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

20 Kasım 2011 Pazar

Hastalık

İyice dinlen, geçer, dedin ya bana. Peki sen, sen nasıl geçeceksin bu kalpten, kalbim de dinlenince acımaktan vazgeçer mi diye soramadım bile sana...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

14 Kasım 2011 Pazartesi

Tesadüf...

Sana ulaşamamak, seninle konuşamamak, sırf gururumdan sana yazamamak nasıl bir duygu biliyor musun acaba?

Sana bin kere söyledim belki, seninle iletişimim koptuğunda nefes alamıyorum, ölecek gibi hissediyorum, bunu bana yapma dedim. Ama yine yapıyorsun, kapattın kendini dört duvarın arasına, nasıl çıkacağın belli değil. Ne hissediyorsun bilmiyorum. Biliyorum canın yanıyor, ama benimki de yanıyor. Hadi benimkini geçtim, alışığım, ama sen... Senin iyi olman lazım.

Söz verdim kendime, sen arayana kadar rahatsız etmeyeceğim seni. Karma varsa eğer ve ben karmamı tamamlamamışsam sen de beni aramayacaksın.

Neyse işte, nasıl geçecek o günler bilmiyorum. Şimdilik akışına bırakmaya çalışıyorum, eğer O daha önce yaptıysa, yine yapar diyorum. Beni tek ayakta tutan bu inanç. Eğer yanılırsam, yıkılırım, dağılırım. Sana daha önce de söyledim, parçalarımı toplayacak kimse yok. O yüzden yanımda olman gerek, beraber çıkmamız gerek buradan. Boşuna değil hiçbir şey...

Çok saçma şu yazdıklarım, ama yazmazsam içimdekileri ölür gibi oluyorum biliyorsun. Sana yazmışım varsay.

Ve dediğim gibi O'nunla anlaşmamız baki, sen yırttın. Artık her şey yoluna girecek.

Ve neden bilmiyorum, yazının sonuna bu şarkı yakıştı bence, her ne kadar çok anlamlı olmasa da....


Behzat Ç.



Hepimize hayırlı uğurlu olsun, pazar gecelerinin beklenen ismi, sevenler için fenomenden  de öte olan Behzat Ç. ekranlara geri döndü.

Sabahtan beri, böyle sevgilinin eve gelmesini bekler gibi heyecanlı bir bekleyiş hali var gördüğüm herkeste. Bir yandan da, lan acaba beklediğimize değecek mi, ya çok iyi bir bölüm olmazsa telaşı...Saatler ilerledikçe, bu ruh hali kendini bir kabına sığamama durumuna bıraktı. Facebookta, twitterda iletiler güncellendi, tv karşısı için hazırlıklar yapıldı, son dakikalar sayıldı... Veeee....

Saat 22:00.

Behzat Ç. başlar, hayat geçici bir süreliğine de olsa durur. İlk 15-20 dakika, karakterlerin hepsinin ne kadar özlendiği fark edilir. Sonrasında, neden bu diziyi bu kadar sevdiğin bir kere daha hatırlanır. Çünkü o karakterlerin hepsi gerçektir. Hepsinde kendinden izler bulabileceğin kadar gerçek.

Savcı Esra, o kapının önünde öylece ağladığında, gidecek hiç bir yer bulamayıp, o basamağa öylece çöktüğünde ne hissettiğini bilirsin çünkü...Ya da Harun'un babası hasta diye eve koştururken kalbinin nasıl çarptığını...O yüzden zaten, son sahnede Şule'nin "Beni bırakma, çok korkuyorum Baba" cümlesini kurduğumda, gözümden yaşlar süzülürken, kendim bile farkına varmadan, sesli bir şekilde "Ben de baba" deyişim...

Böyle gider bu. Hangi sahnesini yazsan, ayrı hikaye.

Ve Erdal Beşikçioğlu, sen nasıl bir insansın, nasıl bir oyuncusun, ne desek az. Bugün bir kez daha oyunculuğun ne demek olduğunu ispatladın.

Belki çok kere teşekkür ettim buradan, belki hiç etmedim (zira her izleyişimde ve her okuyuşumda içimden defalarca teşekkür ediyorum) ama iyi ki varlar, tüm Behzat Ç. ekibine sonsuz teşekkürler. Bir çok insanın hayatında farkında olmadan yarattığınız güzellikler için.



Huysuz pia tarafından gönderildi.

8 Kasım 2011 Salı

Herkesin Bir Yara İzi Vardır

Pazar akşamlarımı sendrom modundan çıkartıp, bildiğin gün saydırtan, bazı bazı hayatla olan problemlerimi bile çözmem de yardımcı olan "Behzat Ç."den sonra, en büyük ikinci fenomen dizim "Leyla ile Mecnun".

Bir an gülerken bir sonraki an ağladığım, İsmail Abi'yi kendi abim gibi gördüğüm ve her bölümde 'İsmail Abi sen ne kral bi adamsın, sen en kral arkadaşsın' diye söylenip durduğum dizim benim. Yeminle şu hayatta İsmail Abi gibi bi arkadaşın varsa, hayat o kadar koymaz adama. Bu gece, bir kere daha gördüm bunu. Sırf şu;

"-İsmail Abi
-Abim"

diyaloğu bile hüngür hüngür ağlattı beni.

Ve dizi biterken Ak Sakallı Dedemizin söylediği cümleyi not etmeden de geçemedim.

"Gidenler bizden hep bir parça götürürler. O parçanın yerinde de derin izler kalır. Herkesin bir yara izi vardır, insanlardan gizlemeye çalıştığı, saklamak için çok uğraştığı bir yara izi. Herkesin bir yara izi vardır, kimseye dokundurtmayacak kadar güzel olan, baktıkça nefes alabiliyor olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi. Bu izlerle yaşamaya alışırsın. Bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı, yaşamayı yeniden sevebilirsin ve bir gün elbet birileri o yara izine dokunur. Acın da biraz olsun hafiflemeye başlar."




Huysuz pia tarafından gönderildi.

3 Kasım 2011 Perşembe

Keyifli bir günün özeti



Keyifli bir günün özeti:

- sabah çok sevdiğin bir insandan gelen güzel bir gün geçirmeni dileyen ve içinde çok sevdiğin kelimeler barındıran bir iyi dilek mesajı

- inanılmaz yoğun bir gün olmasına rağmen, sen stres yapmadığında ve eğlendiğinde aslında işlerin daha kolay yürüdüğünü fark etmek

- birilerine yardım etmek

- uzun zamandır görüşemediğin arkadaşınla yediğin keyifli bir öğle yemeği

- yorucu günün sonunda izlenen keyifli bir Sonny Rollins konseri

- eve gelirken yağmura yakalanıp hızlı adımlarla koşarken, bir anda uzun zamandır yağmurda ıslanmadığını fark edip, yavaşlamak

- kimselerin olmadığı yolda bağıra bağıra şarkı söylemek

- binlerce kez geçtiğin yollarda İstanbul'a taşındığından beri neler yaşadığını, o yolların nelere tanıklık ettiğini hatırlamak, biraz hüzünlenmek, ama yine de iyi ki yaşamışım diyebilmek

- sırılsıklam bir şekilde sıcacık eve varmak

- sıcacık bir çay eşliğinde bu satırları yazmak

- uzun zamandır dinlemediğin bir şarkıyı dinlemek...

İyi geceler herkese...



Huysuz pia tarafından gönderildi.

1 Kasım 2011 Salı

Tecavüzü meşrulaştırmak...

Öncelikle iki kelimenin tanımını yapalım.

TDK tanımına göre;

Vicdan: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç. " Tüm insanlar dünyaya, kafa ve yüreklerinde bir iç mahkeme ile gelirler. Bunun adına vicdan denir."-A.Boysan.

Adalet: Hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk, dürüstlük. " Hiçbir kuvvet beni adaletin tecellisi için çalışmaktan menedemeyecektir."-N.Hikmet.


Tanımlar gayet net. Hatta anlayamayanlar için, TDK süper bir atraksiyon yaparak bizim için cümle içinde bile kullanmış. 

Şimdi nereden geldik buraya dersek, her sabah güne yeni bir mide bulandırıcı haberle başlamamızdan olabilir mesela. Ne kadar görmezden gelmek istesek de, görmezden gelinemeyecek noktalara ulaşmaya başladı son zamanlarda yaşanan her olay.

Ne kadar kanıksasak, burası Türkiye desek de, insan olan hiç bir kimsenin kabul edemeyeceği olaylar gündemine bir yenisini ekledi güzel ülkem dün itibariyle. Adına 'Adalet' denen sistem 13 yaşında bir kız çocuğuna tecavüzü meşrulaştırdı, hem de dalga geçer gibi, tecavüzün çocuğun rızası ile gerçekleştiğine kanaat getirerek.

Ve bugünün gazetesinden aynı zihniyetin başka bir versiyonu haber olarak yer aldı gazetede. "Çocuk Gelinler"...O haberden bir cümle hala gözümün önünde: "Daha çocuğum, benden gelin olur mu anne?"

Midem bulanıyor her gün bu haberleri okurken, yüreğim darlanıyor. Gerçi 'insan' kalabilmenin bile zor olduğu bir yerde, kadın hakları, çocuk hakları ve tüm bunların özü insan hakları denen hakların korunmasını, gözetilmesini beklemek de ayrı bir hıyarlık.

İnternette yapılan yorumlara göz atıyorum, bazılarına hak vermemek elde değil; "o tecavüzü meşru kılanların hiç mi çocuğu yok" gibisinden, Allah'ın sopası yok tarzı söylemlerden bazılarına da önce katılsam da, sonra böyle düşündüğüm için kendime kızıyorum. Çünkü o kararı meşrulaştıranlardan bir farkım kalmıyor o zaman, çünkü vicdanı olan hiç kimse, Allah'tan düşmanının çocuğu için bile olsa böyle bir şey dilemez, dilememeli.

Sonuç olarak, yukarıda o iki kelimenin tanımını yapmam da bu sebepten işte. Zannımca, bizde 'Adalet' kelimesinin karşılığının yerini bulabilmesi için, öncelikle adalet sağlayıcı o hastalıklı zihniyete 'Vicdan' dilememiz gerekiyor. Çünkü az biraz vicdan sahibi olan hiç kimse, bu kararı verdikten, tecavüzü meşrulaştırdıktan sonra gece yastığa başını gönül rahatlığı ile koyamaz, koymamalı da!



Huysuz pia tarafından gönderildi.

İnsanlar



Bazen bazı insanların boş yere hayatımızda yer kapladığını düşünüyorum.

Ve bazen kendimi çok gereksiz insanların arasında buluyorum.

Ama bazen de hiç ummadığım yerde hiç ummadığım zamanda hayatıma giren insanlar oluyor, onlar fark etmeden bir sözle, bir hareketle bin bir güzellik katıyorlar hayatıma. Teşekkürler onlara!



Huysuz pia tarafından gönderildi.

28 Ekim 2011 Cuma

The Upsides

Biraz da B+ tutacak şeyler koyalım, kendimize not olarak!




Huysuz pia tarafından gönderildi.

27 Ekim 2011 Perşembe

Biraz gevşetebilsem göğüs kafesimi





Zor günlerden geçiyoruz ülke olarak ve dünya dönmeye devam ediyor her şeye rağmen. Beynimin ve yüreğimin bir tarafı Van için duadayken, diğer yarısı kendi içinde kaoslarda kendini kaybediyor.

Öyle garip bir kaos ki bu, içimden bir ses sonunun iyi olacağını söylerken, mantığım sonunun hayal kırıklığı olacağı konusunda çok iddialı. Hayatın provası olmadığını bildiğimden yine dinlediğim kalbimin sesi, ama en ufak bir olumsuz durumda mantığım hiç susmadan cırcır ötüyor. Ruhum daralıyor böyle zamanlarda. Sonunda çok üzülecek bile olsam da, aslında süreç güzel, bunu düşünüp susturmaya çalışıyorum o cırcır böceğini. Ama bugün beceremiyorum işte, olmuyor.

Öyle işte dünya bize ve her şeye rağmen dönüyor, ve hayatın provasını istesen de yapamayacağını hayat kafana vura vura öğretiyor bunu unutmamak gerek sanırım an’da kalabilmek için.

Her neyse işte…





Huysuz pia tarafından gönderildi.

25 Ekim 2011 Salı

Hayat işte...



Hayat...Beş harflik uzun bir ömür...

Her koşulda ve şartta bazen sana rağmen devam eden...Yine öyle, hayat devam ediyor işte,  kimimiz evlilik telaşında, kimimiz iş güç, kimimiz aşk, öyle veya böyle herkes bir şeylerin peşinde. 

Ve hayat devam edemiyor kimileri için son bir kaç gündür.

25 saniyede altüst olan hayatlar var. Kurduğunuz tüm o düzenin tepetaklak olması var. Biz yarın ne giysek, ne yesek diye düşünürken yarını göremeyecek insanlar var.

Ve o 25 saniye sonunda içindeki canavarları ortaya çıkartan “insan”cıklar var. Orada ölen insan canını Kürt Türk diye ayırabilen, insanlar öldüğünde "oh olsun" diyebilen canavarlar bunlar ve maalesef bu canavarlardan bir kısmı arkadaş, eş, dost dediğimiz insanlar. Bunu görmek de ölüm kadar yakıyor insanın canını.

Ve bir de hiç tanımadığı insanlar için, canla başla çalışan, her türlü imkanı seferber eden "gerçek insanlar" var. Ben dahil bazılarımız onları sadece blogger, twitter gibi sosyal medya mecralarından tanıyoruz. Ne demeli onlar için, nasıl haklarını teslim etmeli bilmiyorum. Ama hepsine yürekten kocaman teşekkür etmek istiyorum kendi adıma. Keşke hepsini tanısam da hepsine ayrı ayrı teşekkürlerimi sunabilsem. Bir çoğumuzun aman iki yazı yazdı, ünlü oldu diye burun kıvırdığı o insanlar; iki gündür özellikle twitterda inanılmaz bir şekilde hızla organize olan, insanları doğru şekilde yönlendirmek için ellerinden geleni yapan, belediyelerde gönüllü şekilde canla başla çalışan insanlar zira. Ve gerçekten iyi ki varlar.

Ve hayat işte, devam ediyor öyle veya böyle. Ve kimimiz anlamlı kılıyor bu hayatı yaptıklarıyla, kimimiz içinde büyüttüğü nefretle yaşayıp gidiyor. Ama hepimiz için geçerli olan bir şey var, hepimizin başına gelebilecek; her an, günün herhangi bir zaman diliminde altüst olabilir kurduğumuz bu dünya, iptal olabilir yarınki programımız. Bugün burun kıvırdığımız o insanlar, yarın bize el uzatanlar olabilir. Bunu aklımızda bulundurmakta fayda var.

Ve yazıyı bitirmeden insan olduğumuzu hatırlamak adına bugün beni çok ama çok derinden etkileyen iki yazının linkini de buraya koymadan edemeyeceğim.

Biri benim için blog dünyasına giriş sebebidir diyebileceğim Her Boku Bilen Adam'ın depremde yitirdiğimiz Yunus için yazdığı yazı.

http://herbokubilenadam.blogspot.com/2011/10/yunus.html

Bir diğeri de bugünkü Radikal Gazetesi'nde Ezgi Başaran'ın "Ciğer Testinin İkmali Yoktur" yazısı.

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1067339&Yazar=EZG%DD%20BA%DEARAN&Date=25.10.2011&CategoryID=97

Ve bu insanlar iyi ki var. Sırf böyle insanların var olması bile her şeyin daha iyi olacağına dair inancımın kuvvetlenmesine yetiyor.

Sonradan gelen edit: Ben buraya bunu nasıl yazmayı unuttum bilmiyorum ama, bu sabah güne mutlu ve inançlı başlamamı sağlayan sokakta kağıt toplayan ve hepimizden daha çok insan olan çocuklara da esaslı bir teşekkür gerek. Tek gelir kaynaklarını, dün koli ihtiyacı olan Kadıköy Belediyesine bağışlamışlar zira. Evet evet onlar, hani çoğunluğun yolda gördüklerinde yollarını değiştirdikleri çocuklar, hani çoğumuzdan daha insan olanlar!


Huysuz pia tarafından gönderildi.

19 Ekim 2011 Çarşamba

Yok Buna Başlık

Sabah o kadar kötü uyandım ki uzun zamandır böylesine boktan hissetmemiştim. Kalktığım andan itibaren ağız dolusu küfür sallamak istedim herkese her şeye.

Bırakıp gitmek isteği var içimde her şeyi, herkesi. Ardıma bir kere bile dönüp bakmadan, kulağıma kulaklıklarımı takıp, sesi sonuna kadar açıp, dışarıdan gelen hiçbir sesi duymadan, sadece nefes alıp yürümek istiyorum. Beynimin içindekiler boşalana, hayata öfkem geçene kadar yürümek.

Taşlaşmıştım ya hani ben, kimseye çok sevgi, çok aşk, çok üzüntü duymadan yaşıyordum ya, hayat bana güzeldi ya, bitti işte şimdi o devir. Ne zaman ki ben yelkenleri suya indirdim, yeniden insan gibi hissetmeye başladım, hayat beni sınar gibi adeta bel altından vurdukça vuruyor.

Önce kalbimi açtım, acıdı. Bugün, 24 şehit haberi zaten bombok başlayan günümü iyice kararttı. Taş bir kalp sahibi olmanın hayatta böyle faydaları var mesela, bu tip haberlere duyarsız kalabiliyorsun. 30 senedir her gün ölüyor birileri deyip geçebiliyorsun da, yeniden insanlaştığın zaman olmuyor işte bu. O aileleri düşünüyorsun canın yanıyor düşündükçe. Hele bir de canım dediğin insanlardan biri de o bölgedeyse ve uzun zamandır demediği şekilde “çok kötü” diyorsa ayrıca durup sorgulamaya başlıyorsun.

Bu mu lan bize verilen hayat? Bunu mu hak  ediyoruz biz? Başkaları düzenini korusun diye daha kaçımızın düzeninin içine sıçılacak? Kaçımızın hayatı bir şekilde kararacak?

Amk ben böyle hayatın da, düzenin de…



Huysuz pia tarafından gönderildi.

18 Ekim 2011 Salı

Son Zamanlar




O cümleler hariç, aşağıdaki cümlelerden daha güzeli olamazdı sanırım son zamanlar için...

"merhametsiz kış sabahlarından önce herkesin, ayaklarını ısıtmak için birine ihtiyacı vardır. 
kış aslında iki kişilik bir mevsimdir.
uyku kokan yorganlar, birbirine karışan rüyalar, sayıklamalarla uyandırdığın biri ve onun gecenin ortasında gülen yüzü...
bu, sokulmanın mevsimi!
eskiden pazarlarda satılan civcivler gibi, kemikler, eklemler birbirine geçmeli...
kış: bir insanın başka bir insan için yapıldığının delili!
Ece Temelkuran-İki Kişilik Uykular"


Huysuz pia tarafından gönderildi.

16 Ekim 2011 Pazar

'An'ları Biriktirmek



Dün izlediğim bir filmde* hayatın geri kalanında korkmamak için, kendi hayatından bir 'an' seçmek ile ilgili bir cümle geçiyordu. Bu tip şeyleri hatırlamak konusunda balıklarla yarışacak kadar kötü bir hafızaya sahip olduğumdan tabi ki cümleyi hatırlamıyorum. Ama filmin tam da o sahnesinde ben de bir 'an' seçtim kendime, tabi ki bana kalacak,ama ilgili kişiyle paylaştım :)

Sonra bugün bitmek tükenmek bilmez pazar temizliği ve ütüsü esnasında bunu düşündüm. -Evet, ben hep böyle şeyler düşünürüm iş yaparken, ultrasonik bi' insanım. Tabii ki değilim, ne zamandır bloga yazmadığımı düşününce dur bunu yazayım oldum sadece.-

Gerçekten de korkmamak için, mutlu olmak için, hayattan keyif almak için..vs., böyle 'an'ları olmalı insanın bence. Hayatta insan en az bir kere bile çok sevdiyse, bir kişi tarafından da olsa karşılıksız olarak sevildiyse, bir tane iyi arkadaşı/dostu varsa, bir kere deniz gördüyse, bir kere hayatımın sevişmesiydi dediği bir sevişme yaşadıysa, bir kere gülmekten katıldıysa, bir kere mutsuzluktan ölecek gibi olduysa, bir kere aşık olduysa, bir kere kendini güvende hissettiyse, bir kere ben bu insan için ölürüm cümlesi kurduysa....vs. 'Bir'ler buraya yazılamayacak kadar çok ve herkese göre değişken.

Ve böyle 'bir'lerden oluşan 'an'lar biriktirmek olmalı aslında işimiz gücümüz.

*Filmin adı "This Must Be The Place"-Sean Penn'in performansı yine çok ama çok başarılıydı.


Huysuz pia tarafından gönderildi.

11 Ekim 2011 Salı

Bir Yolculuk Hikayesi



Son bir kaç gündür yollardayım. Uçuyorum, uyuyorum, yapmam gerekenleri yapıyorum, sonra yine uçuyorum, uyuyorum...Bu süreçte deli gibi bir yağmur eşlik ediyor bana. İstanbul'dan ayrılacağım sabah başlıyor yağmur, öfke nöbetine tutulmuş gibi yağıyor, ama o nöbetin arkasından gelecek havada huzur olacak hissediyorum. Antalya'ya iniyorum, yine yağmur karşılıyor beni, hava sıcak, sıkıntılı, İstanbul'da hissettiğim huzur yok burada. Belki en yakın arkadaşı evermenin sıkıntısı yüzündendir diye düşünüp geçiyorum.

Kulağımda hep Amy. Yağmurlu havaya yakışıyor bence sesi. Onu dinlerken uzun zamandır kimsenin ölümüne, yaşadıklarına..vs. gerçekten üzülmediğimi hissediyorum. O öldüğünde düşündüklerimi hatırlamaya çalışıyorum ve onun ölümüne de çok üzülmediğimi fark ediyorum. Ama, birinin kendini umursamayan bir herif ve onun aşkı uğruna kendini bu kadar harcaması içimi acıtıyor.

Duraksıyorum, başkalarının bunu nasıl göremediğini idrak etmeye çalışıyorum ve bingo! Çünkü onların dengeleri hiç bozulmamış hayatta! Hep sağlam basanların asla tadamayacağı, anlayamayacağı o kayıp gitme hissi... Onu yaşamayan anlayamıyor galiba..

İnsan hayatında gerçekten dengelerini yitirip duvara toslamadan, gerçek bitişlere şahit olmadan, 'insan' olamıyor zannımca. Canı yanmadan, kendi küllerinden doğamıyor.

Bunları düşünürken mp3 playerda Dire Straits çalmaya başlıyor ve ben kendimi huzurlu bir uykunun kollarına bırakıyorum, onun kollarında uyuduğumu düşünerek..

Ve döndüğümde İstanbul'u hiç özlemediğim kadar özlediğimi fark ediyorum.

Huysuz pia tarafından gönderildi.

6 Ekim 2011 Perşembe

Arkadaşlar İyidir



Çok canın sıkkınken, ya da çok desteğe ihtiyaç varken, uzakta olan bir dosttan gelen "senin için iyi şeyler diliyorum" mesajı, bir anda seni dünyanın en mutlu ve umutlu insanı yapabiliyormuş.

Ve hayatta, az da olsa, uzak da olsa, böyle dostlar biriktirdiğini görmek, kendini yalnız hissetmeni engelliyormuş.

İyi ki varsın Tutu'm. Seni çok seviyorum.

Ve tabii ki yazının mottosu: "Arkadaşlar iyidir;)"


Huysuz pia tarafından gönderildi.

4 Ekim 2011 Salı

Kısa Notlar




Çok şey var yazacak bu ara, ama bazılarını yazmak için daha vakit var. O yüzden kısa kısa kendime not düşmek için yazıyorum bu sefer.

- Mehmet Eroğlu'nun bir cümlesi çok hoşuma gitti mesela bugün: "Eğer birisi hakkında yazmaya başladıysanız, bu onu sonsuza kadar kaybetmişsiniz demektir." Düşündüm de, doğru bu cümle sanırım, ben içimdeki onu öldürmek için yazıyorum her seferinde.

- Sonra bugün bir kere daha anladım ki; dost, arkadaş dediğin insanlar ne kadar uzakta olsa da, ne kadar kavgalı olsanız da, bir bakışınızdan, bir kelimenizden tüm hayatınızı çözebilir ve yine bir bakışla, bir sözle size bu hayata dayanma gücü verebilirler. İyi ki varlar...

- Bir de bu ara hata yapmaya çok bir hevesliyim sanırım ya. Sonunda yine başımın belaya gireceğinden emin olmakla birlikte, yapmadan edemiyorum işte. Buraya da yazıyorum ki, yarın öbür gün aklım başıma geldiğinde, vay efendim ben nasıl yaptım böyle bir şey falan diye hayıflanmayayım, bilincim yerinde yani.

- Bazı insanlara bazı şeyleri hakkettikleri için öyle davranıyorum, kendi içimde adilim. Ama dışarıdan anlaşılamayabilir bu adalet anlayışım.

- Sondan bir önceki notum; insanın çevresinde iyi insanlar varsa, tüm hayatı iyileşiyor.

- Ve son not; akışta kalmak her zaman iyidir. O, seni gözetiyor ve sana zarar verecek bir şey olmasına izin vermez, merak etme, takılma, akışta kal. Bak gör, çok işe yarıyor.



Huysuz pia tarafından gönderildi.

2 Ekim 2011 Pazar

Güzel bir pazar günü...




Güzel bir pazar gününün içine neler sığar?

Güne güzel ve keyifli başlanır. Kısa ama keyifli bir kahvaltı yapılırken, günün haberlerine göz atılır. Bu arada fonda sevilen gruplar güne eşlik etmeye başlar. Sonra uzun zamandır küs olunan çok sevilen arkadaşın da o gün keyifli olduğunu gösteren bir twitten sonra, arkadaşa mesaj atılır. Kısa bir duş ve hooop sokaklar bizi beklesin diyerek yollar aşındırılır, fotoğraflar çekilir, sokaklarda kaybolunur, yeni ve eski sevgililer hakkında dedikodu yapılır. Yorgunluktan bitmiş bir şekilde eve gelinir, fon müziği eşliğinde elde kahve, bloga yazı yazılır.

Ve daha günün bitmesine çok vardır ve bilinir ki gün güzel hem de çok güzel bitecektir..

Öptüm. Bye. KİB ;)



Huysuz pia tarafından gönderildi.

29 Eylül 2011 Perşembe

Ayna



Şu ara devamlı birileri yüzüme ayna tutuyor, içime görmek canımı yakıyor. Son 4 senedir devamlı bir şeylerle yüzleşiyorum içimde, ama hala hazır olmadığım şeyler var. Hala içime dönüp baktığımda, hissettiğimde, canımı yakan şeyler; yazmaya, söylemeye korktuğum şeyler.

Kendini sevmiyorsun dedi iki arkadaşım aynı gün içinde bana, bir diğeri kendi değerini bilmiyorsun, canını yakacaklar diye korkuyorsun dedi. Kim bilir belki de doğrudur dedikleri. Aslında seviyorum kendimi, ama sanırım değersiz hissediyorum. Nerede buna kodladım kendimi onu da bilmiyorum. Ama şu net; canımı yakacaklar diye korkuyorum, korkunun ecele faydası varmış gibi. Zamanında nasıl yaktılarsa canımı, isteyerek ya da istemeden, yine yakacaklar diye korkuyorum.

Korktukça duvarlar örüyorum, ördükçe korkuyorum. Kısır döngü böyle gidiyor. Kimsenin içeri sızmasına izin vermiyorum, sızmaya kalkanı kovalıyorum. Sonra da bekliyorum ki, biri gelsin, içeri girmekte dirensin, inat etsin, girince de, içimdeki tüm endişeleri, korkuları, suçluluk duygularını yıkasın götürsün. Nasıl olacak bilmiyorum.

Son zamanlarda yoğunlukla eksikliğini hissettiğim bir şey var mesela; Şefkat.. Biri yatırsın dizine beni, içimdekileri görsün, saçlarımı okşasın, her şey iyi olacak diye avutsun istiyorum.

Öyle derinden acıyor ki bazen, yüzleşmek istesem bile göremiyorum...

Böyle de saçma sapan bir yazı oldu ama, bu şarkının eşliğinde, karman çorman yazılan yazıdan da pek bir şey beklememek gerek bence. Kendime terapi...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

25 Eylül 2011 Pazar

Minik Hayaller



Bazen, yalan olduğunu bilsen de, sadece inanmak istersin. İstersin ki saçlarını okşasın, sana huzur versin...
Kalbin ne kadar huzursuzlansa da yalan olduğunu bildiğinden, sen yine de bilmemek istersin...
Onun nefesiyle uyanmak, onun göğsünde uyumak, sadece onunla sevişmek istersin...
İşin komik yanı, sen de tüm bu istekleri uyandıran onun sana hitap edişinde kullandığı "ufacık" bir kelimedir, içinde hangi tellere dokunduğunu düşünmeden.
Ve işin aslı, aslında sadece güvenmek ve gerçekten sevmek istersin..

Huysuz pia tarafından gönderildi.

8 Eylül 2011 Perşembe

Böyle buram acıyo gibi*


Hoşça kal dememin üzerinden daha1 gün bile geçmeden yine yazıyorum. Yazıyorum,çünkü acım dinmiyor bir türlü. Sanki her şey seni unutmama karşıymış gibi davranıyor. Nasıl becereceğim senin içimdeki bu hayaletinden kurtulmayı hiçbir fikrim yok. Uyusam, uyusam, sonra bir an gözümü açtığımda seni hiç hatırlamasam.


Leyla ile Mecnun’da İsmail Abi, Şekerpare gittiğinde; "sanki, böyle, buram acıyo gibi haa...buram sanki...sanki buram çok acıyo gibi oldu şimdi...bu acı geçiyo mu?" diye çaresizce sormuştu ya hani..işte öyle acıyor, geçecek değil mi diye sormak istiyorum ama sorsam da anlayabilecek kimse yok ki. Olsa zaten her gün buraya yazmazdım diye düşünüyorum. Yazmak bir nebze de olsa, alıyor içimdeki zehri.


Bir de loopa aldığım bu şarkı var. Sözleri içinde bulunduğumuz duruma manidar bir şekilde cuk oturuyor. Ha gerçi, bu ara, 90lar türk filmleri misali, bana her şey seni hatırlatıyor zaten. Neyse işte, döndürüp döndürüp dinliyorum belki ağlarım diye, ama nasıl taşlaşmaya başladıysa yüreğim onu bile adam gibi beceremiyorum. Ya da öyle alakasız zamanlarda ve mekanlarda süzülüyor ki yaşlar, kendimi tutmak zorunda kalıyorum.


Şu yazıyı bitirecek cümle bile kuramayacak haldeyim Allah'ın cezası, seni suçlayamıyorum bile.



*İsmail abi büyüksün valla

Huysuz pia tarafından gönderildi.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Hoşçakal



Bunu buraya ekliyorum ki, her aklıma düştüğünde, buraya derdimi anlatmak için geldiğimde bunu görüp aklımı başıma devşireyim. Ne de olsa vazgeçen sendin.

Hoşçakal...






Huysuz pia tarafından gönderildi.

4 Eylül 2011 Pazar

Dün gece..



Dün geceden beri sanki biri eline bir bıçak aldı kalbimi, midemi, tüm iç organlarımı oyuyor. İçim buruluyor, canım yanıyor.

Hani böyle yara kabuk bağlar da, kabuğu kopardıkça yara büyür, bir türlü kapanmaz ya, sen de benim kapatmak istemediğim yaram gibisin. Her seferinde, kanayacağımı bile bile o kabuğu koparttım şimdiye kadar. Ama dün gece hepsinden farklıydı, ben itinayla koparmak için uğraşırken kabuğu, sen tuttun bir anda çektin sanki. Öyle yanıyor işte simdi canım.

Hani anneler 'evladım oynama daha çok kanatacaksın' derler de, duymazlıktan gelirsin ya çocuk halinle, sonra o yara iyileşmedikçe aslında annemin sözünü dinlemem gerekirdi diye düşünürsün; işte ben de annemi dinlemeli ve gelmemeliydim belki yanına dün gece. Ben ki en başından beri dinlemedim kimseyi sana olan duygularımda, ama dün gece bir kerecik olsun dinlemeliydim başkalarını, belki o zaman daha az acırdı canım, belki o zaman sana sadece kızardım. Şu an o kadar çok duygu var ki içimde, hangisine öncelik verip anlatmam gerek bilmiyorum. Sanırım en yoğun hissettiğim yoğun, derin bir acı.

12 sene boyunca çok canımın yandığı zamanlar oldu, çok mutlu olduğum zamanlar da. Geriye dönüp baktığımda senin için dilediğim tek bir şey vardı, inşallah ömür boyu mutlu olur! Dün geceye kadar da çok samimiydim bu dileğimde. Ama dün gece hiç acımadığı kadar acıdı kalbim, hiç yüzleşmediğim duygularımla yüzleştim.

Beni de davet ettiğin o düğüne gelmeyecektim nasıl olsa, görmeyecektim seni, rahattım o yüzden. Hatta geliyorsun buraya kadar neden aramıyorsun diye sorarsan ne gibi cevaplar verip kaytarabilirim diye provalar yapıyordum kendimce. Ama işte, ortak dostlar girince araya, onları görmek pahasına indim kente, yine seni nasıl olsa görmem diyerek. Ne de olsa, eşinin misafirleri vardı, onları ağırlaman gerekirdi, dostlarla da nasıl olsa yarın görüşecektin. Yani bir benim için gelmezdin. Onun verdiği rahatlıkla, dostun elinden aldım telefonu seninle şakalaşmak için.

"Hadi kalk gel" dedim, "Tamam, sakın erken kalkmayın, bir şekilde geleceğim" dedin. O andan sonra, sen oturduğumuz yerin kapısından girene kadar ne yaptım, ne söyledim, vakit nasıl geçti bilmiyorum. Seni beklerken dosta ve arkadaşına artık seni unuttuğuma dair palavralar sıktığımı hatırlıyorum ama. Sen geldin sonra, yine eski günlerdeki gibi bir haralagürele içinde kalktık masadan, her zaman gittiğimiz yere gitmek üzere. Yine eski günlerdeki gibi elin boynumda, sarılarak yürüdük o daracık sokaklarda. Sohbet muhabbetle, keyif içinde geçiyordu vakit, sonra birden konu nasıl geldi bilmiyorum ama bir anda bir çocuk bahsi geçmeye başladı masada. Tam ben anlamlandırmaya çalışırken olanları, sen bana baktın, "baba oluyorum" dedin. O gözlerinden bir bulut geçti ya da bana öyle geldi, belki sen bile fark etmedin. Belki ben gereksiz anlamlar yükledim o bakışlara, bilmiyorum. Tek bildiğim, o andan beri ben eski ben değilim.

Baba olacağını söylerken sen, içimden geçen ilk cümle, o bizim bebeğimiz olmalıydı cümlesi oldu. Sonra utanarak yazıyorum buraya ama karın ölsün istedim, bunları düşündükçe kendimden nefret ettim. Ama bunlardı hissettiklerim çok üzgünüm. Tüm bunları hissederken, masada hayatımın rolünü oynamakla meşguldüm, masadakilere senin ne kadar mutlu olmanı istediğimi söylüyordum.

Ama mutlu olmanı falan istemiyorum artık allahın cezası, o mutluluk bizim tablomuzdu çünkü, seninle o hatunun değil. Bu cümleleri kurarken kendimi şizofren tipler gibi hissediyorum ama hissettiklerim tam anlamıyla bunlar, yazmazsam katlanamam buna artık. O kadar gücüm kalmadı sana karşı.

Dahası yüzüme baka baka, önce ilk defa 12 sene boyunca ilk defa açıkça, okulda bana aşık olduğunu söyledin. Sonra kalktın, o kadını ne kadar çok sevdiğini anlatmaya başladın. Hala soruyorum kendime; beni mi ikna ettin bütün gece o kadını çok sevdiğine, aklında geçmişe dair hiçbir şey kalmadığına yoksa kendini mi? İkna oldun mu peki?

Senle ben, kimsenin anlayamacağı şeyler yaşadık bunca zaman, kimsenin anlam veremediği şeyler. Belki ikimiz de bildiğimiz için bir arada yapamayacağımız hiç çabalamadık bunca zaman. Ya sen erken geldin bana, ya ben geç kaldım. Bir kısırdöngü oldu bu, bunca sene. Sanırım artık o döngüye bir son vermenin vakti geldi. Çünkü ikimizde farkında olmadan düşlediğimiz o geleceğin bizim olmayacağını biliyoruz artık...

Seni seviyorum, sen de hep sev beni, kimseye kendine bile itiraf etmeden sev. Olur da bir gün göz göze gelirsek yine, gözlerinden geçen o buluttan anlayayım hala aynı düşü paylaştığımızı...

Son defa...




Huysuz pia tarafından gönderildi.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

There are times...



Bu ara yine kelimeler yetmiyor, içimdeki boşluğu anlatmaya. O yüzden ben de bu yazılı postcardlara sığındım...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

23 Ağustos 2011 Salı

Bazen...



Denileni değil, demek isteneni anlayabilmek...

Huysuz pia tarafından gönderildi.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Kadın Dediğin



Kadın olmak ne zor arkadaş!

Hep sus, hep alttan al, hep idare eden taraf ol. Bağırırlar, "babandır alttan al", "kocandır alttan al", erkektir alttan al! Döverler, "sen de kızdırmasaydın babanı canım", "kocandır döver de severde"...

Ama sen kadınsın, susmak senin doğuştan gelen görevin. Susacaksın alttan alacaksın ki, erkek egemen bu dünya seni daha da yerle bir etsin, daha da rahat öldürsün.

Daha doğar doğmaz üzerimize giydirilen bir takım kurallar var, istersek büyüdükçe, aklıselim bir şekilde düşünmeyi öğrendikçe çıkarıp atabileceğimiz kurallar bunlar bence. Kadınlık kuralı da bunlardan biri nazarımda.

Neler var mesela bunların arasında, kadın dediğin öyle sesli gülmez, kadın kısmısının sesi çok çıkmaz, kadın mutfakta aşçı, yatakta orospudur (bu ayrıca değinilecek bir nokta!!!), erkek aldatıyorsa eğer kadın kadınlık görevini yerine getirmemiştir...vs.vs.vs.

Yani bu nasıl bir zihniyetse artık, kadını evlenene kadar cinsellikten uzak tutup, gerdek gecesi bir anda dünyanın en şuh kadınına çevirmeyi hangi aklıevvel akıl ettiyse, içine tükürmek istiyorum ben o zihniyetin.

Kadın, varlık olarak, bu dünyaya sunulmuş en yüce, belki de Tanrı'nın en güzel kanıtı olan varlığıyken, nasıl oluyor da kendine böyle şeylerin yapılmasına izin veriyor anlamlandıramıyorum ben bunu.

Daha da anlamlandıramadığım ise, bunu mecburiyetten değil de, bile isteye yapan tayfa. Yani okumamış, gözü yaşadığı çevreden başka bir yer görmemiş bir kadına kızamam, şartların gerektirdiği şekilde yaşıyor derim belki ama; üniversiteyi bitirmiş, iyi bir yerde çalışan, başka bir dünyanın mümkün olduğunu görmüş kadınların bu çaresizliğin içinde kısılıp kalmalarına anlam veremiyorum esasen.

Dilerim, bir gün tüm hemcinslerim "kadın" kelimesinin hakkını vererek yaşamayı başarabilir. Çünkü, benim nazarımda "kadın" dediğin, Sezen ablamızın da dediği gibi, dişidir, anadır, efedir; yeri gelir sevişerek ölür, yeri gelir dövüşerek...

Huysuz pia tarafından gönderildi.

14 Ağustos 2011 Pazar

Bir Alıntı


"Bazen de saygıdeğer ağabeylerim ablalarım; dünyası yerle bir olur insanın. hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. en akıllıca sandığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir.

tanrı içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. işte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde tanrıyla bezerken, ortak anlamsızlıkların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir; “hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.”…Alper Canıgüz-Oğullar ve Rencide Ruhlar



Huysuz pia tarafından gönderildi.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Ya Yarı Yolda Bırakırlar Beni Ya...



Bir anda bitti gibi her şey. Gereğinden fazla değer vermemek gerekiyormuş kimseye. Sen kendince, kafanda yarattığın insanı giydirince başkasının üzerine, sakil duruyor, taşıyamıyormuş karşındaki bunu.

"Seni hak eden kimse seni bekletmez!" dedi bugün çok sevdiğim bir arkadaşım. Ne kadar da doğru aslında, gerçekten benim yorduğum anlamları taşısaydı yazdıkların, şu an başka yerlerde değil yanımda olurdun muhtemelen.

Neyse işte, bu aşkın da sonuna geldik. Geçmiş olsun hepimize.

Böylece bunalımlı ya da sevgi böcüğü ergen yazıların da sonu gelmiştir belki.


Huysuz pia tarafından gönderildi.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Rica etsem defolur musunuz?



Öyle anlar var ki insan hayatında, sadece susmak istiyorsun. Çevrendeki herkesden kaçmak, o çok sevdiklerine sığınıp, onların gölgesinde dinlenmek, huzur bulmak istiyorsun. İstiyorsun ki, kimseye bir şey anlatmak zorunda kalma da, karşındaki sana bakıp neler yaşadığını, neler hissettiğini anlasın seni yormasın. Kimseler şikayet etmesin, sadece güzelliklerden bahsedin.. Güzel şeyler yaşamak istiyorsun kısaca. Huzur istiyorsun.

Bir de O'nu istiyorsun, başını göğsüne dayayıp, ağlayarak uyuya kalacağın, çipil çipil bakan gözleriyle bir anda seni dünyanın en mutlu edebilecek insanı.

Bir de şu an da çevrende bulunan herkese bir siktirip gidin demek istiyorsun, ama böyle en sakin halinle. Defolup gidin, sizi ben istemedim ki hayatımda, ne arıyorsunuz burada, yanlış geldiniz, haydi ikileyin demek istiyorsun.

Öyle işte istiyorsun da istiyorsun. Ama onun yerine oturup protokol okuyorsun. Aferin sana...!

Huysuz pia tarafından gönderildi.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Ölümler ve Biz Faniler

Bu hafta biri yakın olmak üzere üç arkadaşımın ikisinin annesinin, birisinin babasının ölüm haberini almak resmen yüreğimi dağladı.

Bir yandan onlara üzülürken bir yandan kendi korkularımla yüzleştim. Annemi kaybetme korkusunu tekrar yaşadım, tekrar canım yandı.

Bu korkuyla nasıl başa çıkılır, nasıl üstesinden gelinir, herkes aynı şiddette mi yaşar bu korkuyu ya da herkes korkar mı bundan...böyle sorular var aklımda. Düşündükçe nefessiz kalmama sebep olan.

Az önce en sevdiğim arkadaşlarımdan birinin annesini kaybettiğini öğrendim. Hastaydı zaten, doktorlar 6 ay ömür biçmişlerdi, kanser tüm vücudunu sarmıştı. İlk söylediğinde bunu arkadaşım, gözlerim dolmuş, ona çaktırmamak için epey çaba sarfetmiştim. Ne de olsa morale ihtiyacı vardı. Sonra yavaş yavaş artık büyüdüğümüzü düşünmeye başladım. Bu tip haberler her geçen gün artacaktı bundan sonra. Bu durumla yüzleşmek gerekti...
Arkadaşım benden daha metanetli çıktı bu süreçte. Belki de kabullenmişti durumu...

Şimdi nasıl, neler hissediyor bilmiyorum, yanında değilim çünkü. Sesini duyarsam dağılırım diye arayamıyorum da.

Sabah haberi aldığımdan beri aklımda tek bir düşünce var, hayat dediğimiz şu süreçte gerçekten çok sikimsonik şeyleri kendimize problem edip, üzülüyoruz. Ölümden ötesi hakikaten boş be valla...

Şu anda bunu yazarken, arka masamdaki arkadaşın Amy'den Back To Black çalmaya başlaması da ayrıca ironik oldu gerçekten!...

Akşam şarkıyı da buna edit yaparım artık.

Yazıyı nasıl sonlandıracağımı bilemiyorum. Kafamda cümleler uçuşuyor. Bir diğer masada şu an en büyük problemi sevgilisiyle yaşadığı problemler olan arkadaşıma etmek istediğim küfürler çoğunluğunu oluşturuyor bu cümlelerin. Amaan nasıl olsa anlamayacak diyerek yatıştırıyorum kendimi.

Diyecek çok da söz yok aslında. Nokta!


Huysuz pia tarafından gönderildi.

2 Ağustos 2011 Salı

Toprağa basmak, kırıkları onarmak lazım...

Nasılda huzursuz bir gündü bugün. Oturduğum yere sığamadım resmen. İçimdekilerle yüzleşmek istememek, bekleyiş hali, eski sevgiliyi hatırlamak...nedense bugün bir anda yordu beni. Arkama bakmadan koşarak kaçıp gitmek istedi ruhum.

İş çıkışı yüzüme çarpan rüzgar biraz da olsa kendime getirse de, hala bir tarafım fazlasıyla huzursuz. Söyleyip isteyip söyleyemediklerim içimde biriktikçe birikiyor, birikiyor, birikiyor.

Yazının sonu var mı bilmiyorum. Genelde bu tip saçmaladığım yazıları da buraya koymuyorum, ama bunu nedense gönderesim var, sanki gönderirsem içimde kopan çığlığı birileri duyacak da yardım edecek gibi geliyor. Olmadı ruh halim düzelince silerim.

Yazının sonuna da Emrah Serbes'ten bir cümle ekleyeyim de tam olsun.

“Kadınlar bekliyorlar, güvenebilecekleri bir adam arıyorlar. Sonra da o adamın piçin biri olduğu ortaya çıkıyor. Ve böylece bir kere kırılması gereken kalpleri iki kere kırılıyor.”-Hisler Ansiklopedisi Madde 85

Huysuz pia tarafından gönderildi.

31 Temmuz 2011 Pazar

Tembel Pazar



An itibariyle saat 15.22 ve ben hala hiç ama hiçbir şey yapmadım. Tumblr sayfamda gezerken, buna rastladım, durumumun en güzel ifadesi olduğu için de paylaşmadan edemedim.

Bu sayfayı kapadıktan sonra da muhtemelen hiç bir şey yapmayacağım. Bundan rahatsız olmamam da cabası:)

Neyse artık, iyi pazarlar herkese...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

30 Temmuz 2011 Cumartesi

Bir Günbatımıyım Güneyde



Bir cumartesi gecesi evde oturmanın dayanılmaz ağırlığını yaşıyorum efenim.

Offf Allahım bir cumartesi gecesi evde oturmak ne kadar zormuş desem, siz de bana hadi leyn sanki her cumartesi dışarılardasın deseniz, ağzımın payını verseniz de, ben de ağzının ortasına şaplak yiyen ufak veletler gibi aklım başıma gelerek offurdamayı kessem. Herkes mutlu mesut hayatına devam etse...

Lakin hayat bu değil bebeğim. Bekleyiş aşamasındayım, sancılı geçiyor. Sancıdıkça beynimin içinde kurulan senaryolar artıyor da artıyor. Zaten böyle giderse absürd komedi tadında film çıkarabilecek kıvamda senaryo biriktirmiş olacağım.

Diyeceksin ki ne bekliyorsun, hani şu yazımda demiştim ya aşık oldum diye, hahh tabe ben öyle üç günlük fani dünya anlayışımla zart diye yazdım bunu adama (niye yazdın deme, adam burada olsa gidip yüzüne söylerim zaten, o kadar mal değilim), karşılığında gelen cevaptan bir bok anlamadım ama. Süpersin falan demiş, sonra benim de hikayem var demiş. E anlat dedik, yok gelince yüzyüze anlatacakmış. Şimdi bu adamı odunla dövsen az da, kıyamam..

Şu an yazarken fark ettim de benim blog da bu aşk meşk hikayeleriyle ergen abla bloglarına dönmeye başladı ama işte aşık oldum elimde değil, yazmak istiyorum.

Nerde kalmıştık, hah bu işte istanbula gelecek de, bana hikayesini anlatacak da.. teyyy teyy. Hayır diyorum ki tamam o zamana kadar hayal kur, iyi düşün belki de anlatacakları da iyi şeylerdir, o da senden hoşlanıyordur..vs, sonra ulen diyorum düşün düşün, adam gelsin ben başkasına aşığım desin o zaman gör ebenin amını. Sonra gelsin depresyonlar, gözyaşları. Ay hiç çekemem valla.

E tabi bu sebeple de elimden geldiğince düşünmemeye çalışıyorum, ama işte evde yalnız kalınca, beynime hücum eden düşüncelere engel olamıyorum. Elim telefona gidiyor, bir iki güzel birşeyler yazayım istiyorum, sonra tabi hemen vazgeçiyorum, kızım diyorum ağırdan sat kendini azıcık. 

Öyle işte, kısırdöngü misali burada yazacaklarım bitiyor, yazının başına dönüyoruz ve diyoruz ki bir cumartesi gecesi evde oturmanın dayanılmaz ağırlığını yaşıyorum.

P.S. Başlığı da niye böyle alakasız birşeylerden seçtin dersen, yazıyı yazarken Pilli Bebek-Fotoğraf dinliyordum fonda. Şarkıyı pek severim, bu sözü daha çok severim ondan. Ha kendimce bir anlam yüklemedim de değil, ama o da bana kalsın.

Huysuz pia tarafından gönderildi.

Baş Ağrım Benim Biricik Sevgilim!!!



Sevgili baş ağrım,

Bugün sana mektup yazmaya karar verdim. Yazarak bir çok sıkıntımın üstesinden geldiğimi düşünürsek iyi bir çözüm olabilir sanki :))

Sanma ki, burada oturup sana methiyeler düzeceğim. Senden o kadar sıkıldım ve beni o kadar canımdan bezdirdin ki, gerçekten eski yüzsüz bir sevgiliye döndün. İlk önce küçük flörtlerle başladı ilişkimiz, taaa ergenlik dönemlerimde. O zamanlar ayda bir, bilemedin iki haftada bir görüşürdük benim stres durumlarıma bağlı olarak. Sonra görüşmelerimiz sıklaştı, sen benden vazgeçememeye başladın. Ben kaçtıkça sen kovaladın. Ve en son bu sene neredeyse her gün birlikte olmaya başladık. Ama hakkını yememek gerek, tüm sıkıntılı zamanlarımda yanımdaydın!!! Mesela üniversite dönemlerim... Final sınavı mı var ya da bütünleme, geçip kalmam hayat memat meselesi mi, hooop damlardın yanıma. Ya da biriyle kavga ettim, sevgiliyle tartıştım, ağladım zırladım, ertesi gün şiş gözlerim yetmezmiş gibi yanımda yine sen!
Şaka bir yana arada gerçekten fayda sağladığın bir kaç konu da olmadı değil. Sayende alkolü azaltıp, düzenli beslenmeye ve yogaya başladım ki hayatımda aldığım kararların önemli bir kısmı bu dönemden sonradır. Efendime söyleyeyim, ex sevgilimle sevişmek istemediğim zamanlarda da yaptığın yardımlar yadsınamaz bak, yukarda allah var. Ha gerçi sen işi abartıp her gün bana musallat olunca adamla önce seks hayatımız bitti sonra da ilişkimiz ama olsun, yiğidi öldür hakkını yeme demişler:)

İşte bana musallat olup, hayatımı zindana çevirdiğin bu son dönemde artık tamamiyle hayatımdan çıkman gerektiğine karar verip tedavi sürecine başlamak şu hayatta yaptığım en iyi şey oldu sanırım. Yavaş yavaş sinsice yok etmeye kararlıydım seni, farkına bile varmadın senden uzaklaştığımın. Ve sonunda senden kaçmayı başardım:)

Ta ki bugüne kadar! Alkollü gecelerin sabahında eski sevgilinin yanında gözünü açmak kadar beter bir duygu sabah seninle uyanmak biliyor muydun?

Şimdi hala ayılmaya çalışırken şekerim, bir daha aynı hatayı yapmamak adına telefonunu siliyorum bebişim. Rica edeceğim sen de benimkini sil. Sil ki arkadaş bile kalmayalım, bundan sonra da hayatıma uğrayıp içine sıçmazsan memnun olacağım.

Seni sonsuza kadar hayatından çıkarmaya kararlı olan benden sevgiler. XXX

Huysuz pia tarafından gönderildi.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Mucizeler



Az önce aradığım bir şeyi bulmak için defterlerimi karıştırırken yeni yıl dileklerime rastladım. Bir dileğimin sonuna "bu dileğimin olması için de bir mucize olması gerek, ama madem yeni bir yıla giriyoruz mucizelere de inanmak gerek"yazmışım. Enteresan bir şekilde dileğim 1 ay önce falan gerçekleşti.

Tabii bu cümlenin cart diye karşıma çıkması da, sonsuz hayalperest beni sanırım bu bir işaret diye düşünmeye itti :) O sebeple bir önceki yazımda bahsettiğim platonik aşkımla ilgili o kadar da umutsuz olmama kararı aldım. Sevgili platonik aşkım kork benden :)

Ehhh yazımızı da, yine aynı defterin başka bir sayfasında karşıma çıkan, nereden arakladığımı not etmediğim şu cümle ile bitireyim bari...

"Unutma ki, Tanrının herkesle iletişim kurma yolu farklıdır. O yüzden öncelik hep yüreğinde olsun, olsun ki Tanrının sana anlatmak istediklerini duyabil."

Huysuz pia tarafından gönderildi.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Aşık Oldum Galiba...



Şimdi efenim, gelir yaz ayları, gevşer gönül yayları atasözümüzü baz alarak bugünün konusuna giriş yapmak isterim. Bendeniz aşık olmuş olabilirim, yani aslında kuvvetle muhtemel aşığım, ama kendisinin bana yüz vermemesi sebebiyle yiğitliğe bok sürdürmemek adına değilmiş gibi davranıyorum. Ha benim gibi sabırsız bir insan nereye kadar bu şekilde davranır, bir deli anında gidip çocuğun yüzüne, bir höykürüşte ben sana aşığım demez mi bilmiyorum.

Ne zaman demeli diye düşündükçe de, dur bakalım çok sabırsızsın, biraz zaman tanı diyorum kendime.Ama hemen sonra yaww aşk bu zaten o da sana aşık olsa şimdi birlikte olurdunuz neyi bekleyeceksin daha, git söyle, en fazla daha da bir daha konuşmazsınız diyorum. Böyle de büyük sorunlarım var işte kendimce.

Ha bunları niye buraya yazıyorsun dersen, az önce keşfettiğim ve Pippi Haşmet'in* blogunda denk geldiğim
"Blog yazmaktan vazgeçme. Yazdıkça, geçmişinle yüzleştikçe geçmiş acılarının, travmalarının etkisinin azaldığını unutma. Yazarken ağlarsın sümüğün akar ama sonra biter geçer." hayat nasihatine istinaden yazıyorum efendim. 

Yaaa böyle işte, aşkmeşk güzel şeyler bunlar değil mi ama:) 

P.S. Linki kendisinden izinsiz veriyorum, az biraz sonra kendisine mail atıp izin isteyeceğim, olur da hayatta olmaz falan derse artık ne yapalım, boynumuz bükük kaldırırız..

Huysuz pia tarafından gönderildi.

12 Temmuz 2011 Salı

Huzurlu zamanlar içinde huzursuz bir kalp...



Tatildeyim, şu hayatta en sevdiğim yerlerden birinde, aşkı bulup bulup yitirdiğim yerdeyim, kendi cennetimdeyim, huzurluyum, sevdiklerimleyim...Daha ne ister ki insan?

Söz konusu yer burası olunca...Seni...

Bir mesaj gönderiyorum sana, "geldim"... Buluşuyoruz sonra, eski günlerdeki gibi arkadaşça, yanındakilere okuldan arkadaşım diye tanıştırıyorsun, biri hafiften hatırlar gibi oluyor ama konduramıyor...Sen de haklısın, yıllardır ismi konmamış bir şeyi, o şeye konu insanı nasıl tanımlar ki insan? Anlatıyorsun sonra, evlilik kararını nasıl aldığını, evlenmeden önce yaşadığın tek gecelik ilişkileri, aşık olduğun kızları, sanki bizim hiç öncemiz, hiç bir yaşanmışlığımız yokmuşçasına... Dinliyorum seni, kendimi bile inandırıyorum, bak diyorum ne güzel yine eski günlerdeki gibi şakalaşıyorsunuz, konuşuyorsunuz...Bir ara beni ertelenmiş düğününe bile davet ediyorsun...Hayat garip gerçekten...

Sonra kalkmam gerekiyor benim, çıkmadan önce, barda Yalın çalıyor, göz göze geliyoruz, sırıtarak bu o şarkı değil, onu her dinlediğimde seni anıyorum diyorum...Gözlerime bakıyorsun...Sarılıyoruz sonra, yine aynı cümleleri kuruyoruz "kızım sen büyük salaksın", "sensin o salak, vakti zamanında yaptığın eşekliklere say"...Öyle kalıyoruz bir iki saniye, elin yüzümde, elim yüzünde...Hep mutlu ol demek istiyorum sana, ne olursa olsun seni çok seviyorum demek istityorum..diyemiyorum...Arkadaşın geliyor sonra yanımıza, rüya bitiyor benim için. Sen karının yanına gidiyorsun, ben arkadaşlarımın yanına, vakt-i zamanında elele yürüdüğümüz yollarda ayrı yönlere doğru...

Eve dönüş yolunda, sabahın ilk ışıkları doğmak üzereyeken, artık kapanan barın birinden gelen müzikle, hayat benimle kafa buluyor bir de üzerine, anılar iyice üşüşüyor zihnime, gözümden bir damla yaş süzülüyor önce, sonra ağlamak yok bu sefer diyorum kendi kendime, siz hala birbirinize hazır değilsiniz, bekle...

Huzurlu zamanlar icinde huzursuzlaşan bir kalp neden huzursuzlaşır? Söylenemeyenler yüzünden mi? Yüreğinde söylenememekten dolayı ezilen, paramparça olan seni seviyorum cümlesinden mi? Onun yüzünü bir kez olsun okşayıp sonsuza kadar o anda kalma isteğinden mi? Dogru zamanın şimdi olmadığını bile bile acı çekmekten mi?

Huysuz pia tarafından gönderildi.

7 Temmuz 2011 Perşembe

Bazen kelimeler yetmez...


Bazen, kararlar alırsın. İyi kötü uygulamaya da başlarsın, hayat daha iyi olmaya başlar, herşey yolunda gider, mutlusundur...vs.

Sonra birden, biri, bir şey çat diye girer hayatına, dengelerin bozulmaya başlar önce, inatla dengede kalmaya çalışırsın. Bir an gelir, artık çabalamanın boş olduğunu fark eder ve dengeleri yitirirsin. Hahhh işte orada dur, çünkü sen denge kurmaya çalışmaktan vazgeçtiğin anda, hayatına giren o şey, o kişi artık her ne ise, dan diye çıkar hayatından. Bir bakmışsın el sallıyor sana "bye bye".

E iyidik yaa, n'oluyor?, nereye? demeye fırsat bile kalmadan, öylece kalıverirsin ortada, dımdızlak, bombok.

Sonra da işte böyle içinde kalanlar içinde patlar, sen de anca iletilerine belki anlar diye "bazen, kelimeler yetmiyor" yazarsın.

Hayat ne garip hakikaten öyle kuşlar, vapurlar falan.*

*Buradan gençlik dönemimizin Gönül Adamı'na da selam çakmadan edemedim...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Olsun





Az önce ilk defa dinledim bu şarkıyı, öylece battı ve acıttı canımı, en az senin kadar...

Çaresiz içimdeki çocuk
Bir günah gibi hep suçlu
Senin hala ellerin soğuk
Ve yağmurlu
İçimde her gün ölen umutlar var
Olsun zaten aşklar hep böyle

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı
Küçükcük bir kadınla

Sana bir söz yazdım bugün
Yolladım rüzgarla
İçinde gözyaşı vardı
Küçücük bir adamla



Huysuz pia tarafından gönderildi.

19 Haziran 2011 Pazar

Babalar Günü



Babalar günü bugün. Uzun zaman önce kutlamayı bıraktığım bir gün, eş-dostun babalarını saymazsak. O yüzden mesela anneler günündeki gibi neşe içinde erkenden uyanmadım bu sabah. Aksine uyandıktan sonra nasıl olsa yapacak bir şeyim yok deyip kendi kendime biraaz daha uyudum, içim buruk.

Senelerce çevremde babalarının biricik kızlarını görerek büyümüş bir kadın olarak, çok kızgındım babama...Beni bırakıp gittiği için, prenses olmanın nasıl bir şey olduğunu tatmama izin vermediği için, ve daha bir çok şey için.

Sonra geçenlerde bir gün (diyorum bu 30 benim dönüşüm yaşım diye de kimse inanmıyor) çok enteresan bir şey fark ettim. Babamın fotoğraflarına daha önce bakmaya başlasaydım belki çok daha önce fark edeceğim bir şey...Babamla birlikte olduğumuz fotoğrafların hepsinde ama hepsinde babam objektife bakmak yerine hep bana bakmıştı. İstisnasız hepsinde. O zaman dank etti kafama, aslında hep onun prensesi olduğum.Önce utandım bunu şimdiye kadar fark etmediğim için, sonra bıraktım utanmayı mutlu oldum, hiç fark etmeyebilirdim de.

Bugün babalar günü... Biliyorum ki bir şekilde duyuyorsun beni. Ben hayatta en çok annemi sevdim, ama şimdi her gün yeniden seni de sevmeyi öğreniyorum, babalar günün kutlu olsun.

Seni seviyorum baba...

P.S. Yazıya uygun olsun diye bu fotoğrafı seçmedim, küçükken en sevdiğim şey senin omuzuna binmekti, bu fotoğrafı görünce o günlere döndüm birden, o yüzden seçtim..


Huysuz pia tarafından gönderildi.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Dostlara Teşekkür..



Şu hayatta dost diyebileceğin insanlar varsa çevrende, ailenin haricinde, yalnız değilsin, en dibe de vursan sırtın yere gelmez bir şekilde  kalkarsın ayağa dün gece birkez daha anladım.

Ortaokul hazırlık sıralarında başlayıp, hala devam eden arkaşlıklar, dilekolay neredeyse 20 sene. Birbirinizin en iğrenç, en komik, en kötü, en keyifli, en çaresiz, en mutlu anlarını bildiğiniz; dünya başınıza da yıkılsa bir araya geldiğinizde içinde mutlaka gülecek, keyif alacak birşeyler bulduğunuz, sadece yanlarında olmaktan bile mutlu olduğunuz insanlar bahsettiklerim. Ve yıllar içinde hayatınıza giren insanlardan, eleyerek yanınıza aldığınız bir kaç kişi.

Ne diyeyim ki, iyi ki varsınız, iyi ki hayatımdasınız. Ne mutlu ki bana, beraber büyüdük, beraber büyüyoruz ve umarım beraber yaşlanırız. Sizlerle hayat çok ama çok güzel.

Hem hayatıma girmeyi seçtiğiniz için size, hem de sizleri bana getirdiği için hayata teşekkürlerimi sunmak adına yazılmış bir yazı bu da. Mucksss


Huysuz pia tarafından gönderildi.

Balon



Bir sıkıntı çöreklendi kalbime, yumru gibi duruyor sabahtan beri olduğu yerde öylece. Sanki bir şeyi, birini bekliyorum, bekliyorum ve o gelmedikçe yumru daha da ağırlığını hissettiriyor. Ne beklediğimi de bilmiyorum, yani aslında bilip de bilmemezlikten geliyorum. (Bunun da edebiyat dersinde tecahül-ü arif gibi salak bir ismi vardı sanki, yanlış mı hatırlıyorum acaba, offf googlea açıp bakmaya bile üşendim)

Radyoda da şarkılar inadına inadına damarıma basıyor, misal an itibariyle Pinhani-Sevmekten Usanmam çalıyor. Ben anılara dalıyorum, yumru daha da büyüyor, büyüyor, sanki böyle kocaman sakız balonu gibi, sonra patlayıp yüzüme gözüme yapışacak gibi.

Neyse ben gidip biraz daha Pinhani falan dinleyeyim de, daha çabuk patlasın patlayacak olan...




Huysuz pia tarafından gönderildi.