29 Eylül 2011 Perşembe

Ayna



Şu ara devamlı birileri yüzüme ayna tutuyor, içime görmek canımı yakıyor. Son 4 senedir devamlı bir şeylerle yüzleşiyorum içimde, ama hala hazır olmadığım şeyler var. Hala içime dönüp baktığımda, hissettiğimde, canımı yakan şeyler; yazmaya, söylemeye korktuğum şeyler.

Kendini sevmiyorsun dedi iki arkadaşım aynı gün içinde bana, bir diğeri kendi değerini bilmiyorsun, canını yakacaklar diye korkuyorsun dedi. Kim bilir belki de doğrudur dedikleri. Aslında seviyorum kendimi, ama sanırım değersiz hissediyorum. Nerede buna kodladım kendimi onu da bilmiyorum. Ama şu net; canımı yakacaklar diye korkuyorum, korkunun ecele faydası varmış gibi. Zamanında nasıl yaktılarsa canımı, isteyerek ya da istemeden, yine yakacaklar diye korkuyorum.

Korktukça duvarlar örüyorum, ördükçe korkuyorum. Kısır döngü böyle gidiyor. Kimsenin içeri sızmasına izin vermiyorum, sızmaya kalkanı kovalıyorum. Sonra da bekliyorum ki, biri gelsin, içeri girmekte dirensin, inat etsin, girince de, içimdeki tüm endişeleri, korkuları, suçluluk duygularını yıkasın götürsün. Nasıl olacak bilmiyorum.

Son zamanlarda yoğunlukla eksikliğini hissettiğim bir şey var mesela; Şefkat.. Biri yatırsın dizine beni, içimdekileri görsün, saçlarımı okşasın, her şey iyi olacak diye avutsun istiyorum.

Öyle derinden acıyor ki bazen, yüzleşmek istesem bile göremiyorum...

Böyle de saçma sapan bir yazı oldu ama, bu şarkının eşliğinde, karman çorman yazılan yazıdan da pek bir şey beklememek gerek bence. Kendime terapi...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

25 Eylül 2011 Pazar

Minik Hayaller



Bazen, yalan olduğunu bilsen de, sadece inanmak istersin. İstersin ki saçlarını okşasın, sana huzur versin...
Kalbin ne kadar huzursuzlansa da yalan olduğunu bildiğinden, sen yine de bilmemek istersin...
Onun nefesiyle uyanmak, onun göğsünde uyumak, sadece onunla sevişmek istersin...
İşin komik yanı, sen de tüm bu istekleri uyandıran onun sana hitap edişinde kullandığı "ufacık" bir kelimedir, içinde hangi tellere dokunduğunu düşünmeden.
Ve işin aslı, aslında sadece güvenmek ve gerçekten sevmek istersin..

Huysuz pia tarafından gönderildi.

8 Eylül 2011 Perşembe

Böyle buram acıyo gibi*


Hoşça kal dememin üzerinden daha1 gün bile geçmeden yine yazıyorum. Yazıyorum,çünkü acım dinmiyor bir türlü. Sanki her şey seni unutmama karşıymış gibi davranıyor. Nasıl becereceğim senin içimdeki bu hayaletinden kurtulmayı hiçbir fikrim yok. Uyusam, uyusam, sonra bir an gözümü açtığımda seni hiç hatırlamasam.


Leyla ile Mecnun’da İsmail Abi, Şekerpare gittiğinde; "sanki, böyle, buram acıyo gibi haa...buram sanki...sanki buram çok acıyo gibi oldu şimdi...bu acı geçiyo mu?" diye çaresizce sormuştu ya hani..işte öyle acıyor, geçecek değil mi diye sormak istiyorum ama sorsam da anlayabilecek kimse yok ki. Olsa zaten her gün buraya yazmazdım diye düşünüyorum. Yazmak bir nebze de olsa, alıyor içimdeki zehri.


Bir de loopa aldığım bu şarkı var. Sözleri içinde bulunduğumuz duruma manidar bir şekilde cuk oturuyor. Ha gerçi, bu ara, 90lar türk filmleri misali, bana her şey seni hatırlatıyor zaten. Neyse işte, döndürüp döndürüp dinliyorum belki ağlarım diye, ama nasıl taşlaşmaya başladıysa yüreğim onu bile adam gibi beceremiyorum. Ya da öyle alakasız zamanlarda ve mekanlarda süzülüyor ki yaşlar, kendimi tutmak zorunda kalıyorum.


Şu yazıyı bitirecek cümle bile kuramayacak haldeyim Allah'ın cezası, seni suçlayamıyorum bile.



*İsmail abi büyüksün valla

Huysuz pia tarafından gönderildi.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Hoşçakal



Bunu buraya ekliyorum ki, her aklıma düştüğünde, buraya derdimi anlatmak için geldiğimde bunu görüp aklımı başıma devşireyim. Ne de olsa vazgeçen sendin.

Hoşçakal...






Huysuz pia tarafından gönderildi.

4 Eylül 2011 Pazar

Dün gece..



Dün geceden beri sanki biri eline bir bıçak aldı kalbimi, midemi, tüm iç organlarımı oyuyor. İçim buruluyor, canım yanıyor.

Hani böyle yara kabuk bağlar da, kabuğu kopardıkça yara büyür, bir türlü kapanmaz ya, sen de benim kapatmak istemediğim yaram gibisin. Her seferinde, kanayacağımı bile bile o kabuğu koparttım şimdiye kadar. Ama dün gece hepsinden farklıydı, ben itinayla koparmak için uğraşırken kabuğu, sen tuttun bir anda çektin sanki. Öyle yanıyor işte simdi canım.

Hani anneler 'evladım oynama daha çok kanatacaksın' derler de, duymazlıktan gelirsin ya çocuk halinle, sonra o yara iyileşmedikçe aslında annemin sözünü dinlemem gerekirdi diye düşünürsün; işte ben de annemi dinlemeli ve gelmemeliydim belki yanına dün gece. Ben ki en başından beri dinlemedim kimseyi sana olan duygularımda, ama dün gece bir kerecik olsun dinlemeliydim başkalarını, belki o zaman daha az acırdı canım, belki o zaman sana sadece kızardım. Şu an o kadar çok duygu var ki içimde, hangisine öncelik verip anlatmam gerek bilmiyorum. Sanırım en yoğun hissettiğim yoğun, derin bir acı.

12 sene boyunca çok canımın yandığı zamanlar oldu, çok mutlu olduğum zamanlar da. Geriye dönüp baktığımda senin için dilediğim tek bir şey vardı, inşallah ömür boyu mutlu olur! Dün geceye kadar da çok samimiydim bu dileğimde. Ama dün gece hiç acımadığı kadar acıdı kalbim, hiç yüzleşmediğim duygularımla yüzleştim.

Beni de davet ettiğin o düğüne gelmeyecektim nasıl olsa, görmeyecektim seni, rahattım o yüzden. Hatta geliyorsun buraya kadar neden aramıyorsun diye sorarsan ne gibi cevaplar verip kaytarabilirim diye provalar yapıyordum kendimce. Ama işte, ortak dostlar girince araya, onları görmek pahasına indim kente, yine seni nasıl olsa görmem diyerek. Ne de olsa, eşinin misafirleri vardı, onları ağırlaman gerekirdi, dostlarla da nasıl olsa yarın görüşecektin. Yani bir benim için gelmezdin. Onun verdiği rahatlıkla, dostun elinden aldım telefonu seninle şakalaşmak için.

"Hadi kalk gel" dedim, "Tamam, sakın erken kalkmayın, bir şekilde geleceğim" dedin. O andan sonra, sen oturduğumuz yerin kapısından girene kadar ne yaptım, ne söyledim, vakit nasıl geçti bilmiyorum. Seni beklerken dosta ve arkadaşına artık seni unuttuğuma dair palavralar sıktığımı hatırlıyorum ama. Sen geldin sonra, yine eski günlerdeki gibi bir haralagürele içinde kalktık masadan, her zaman gittiğimiz yere gitmek üzere. Yine eski günlerdeki gibi elin boynumda, sarılarak yürüdük o daracık sokaklarda. Sohbet muhabbetle, keyif içinde geçiyordu vakit, sonra birden konu nasıl geldi bilmiyorum ama bir anda bir çocuk bahsi geçmeye başladı masada. Tam ben anlamlandırmaya çalışırken olanları, sen bana baktın, "baba oluyorum" dedin. O gözlerinden bir bulut geçti ya da bana öyle geldi, belki sen bile fark etmedin. Belki ben gereksiz anlamlar yükledim o bakışlara, bilmiyorum. Tek bildiğim, o andan beri ben eski ben değilim.

Baba olacağını söylerken sen, içimden geçen ilk cümle, o bizim bebeğimiz olmalıydı cümlesi oldu. Sonra utanarak yazıyorum buraya ama karın ölsün istedim, bunları düşündükçe kendimden nefret ettim. Ama bunlardı hissettiklerim çok üzgünüm. Tüm bunları hissederken, masada hayatımın rolünü oynamakla meşguldüm, masadakilere senin ne kadar mutlu olmanı istediğimi söylüyordum.

Ama mutlu olmanı falan istemiyorum artık allahın cezası, o mutluluk bizim tablomuzdu çünkü, seninle o hatunun değil. Bu cümleleri kurarken kendimi şizofren tipler gibi hissediyorum ama hissettiklerim tam anlamıyla bunlar, yazmazsam katlanamam buna artık. O kadar gücüm kalmadı sana karşı.

Dahası yüzüme baka baka, önce ilk defa 12 sene boyunca ilk defa açıkça, okulda bana aşık olduğunu söyledin. Sonra kalktın, o kadını ne kadar çok sevdiğini anlatmaya başladın. Hala soruyorum kendime; beni mi ikna ettin bütün gece o kadını çok sevdiğine, aklında geçmişe dair hiçbir şey kalmadığına yoksa kendini mi? İkna oldun mu peki?

Senle ben, kimsenin anlayamacağı şeyler yaşadık bunca zaman, kimsenin anlam veremediği şeyler. Belki ikimiz de bildiğimiz için bir arada yapamayacağımız hiç çabalamadık bunca zaman. Ya sen erken geldin bana, ya ben geç kaldım. Bir kısırdöngü oldu bu, bunca sene. Sanırım artık o döngüye bir son vermenin vakti geldi. Çünkü ikimizde farkında olmadan düşlediğimiz o geleceğin bizim olmayacağını biliyoruz artık...

Seni seviyorum, sen de hep sev beni, kimseye kendine bile itiraf etmeden sev. Olur da bir gün göz göze gelirsek yine, gözlerinden geçen o buluttan anlayayım hala aynı düşü paylaştığımızı...

Son defa...




Huysuz pia tarafından gönderildi.