4 Eylül 2011 Pazar

Dün gece..



Dün geceden beri sanki biri eline bir bıçak aldı kalbimi, midemi, tüm iç organlarımı oyuyor. İçim buruluyor, canım yanıyor.

Hani böyle yara kabuk bağlar da, kabuğu kopardıkça yara büyür, bir türlü kapanmaz ya, sen de benim kapatmak istemediğim yaram gibisin. Her seferinde, kanayacağımı bile bile o kabuğu koparttım şimdiye kadar. Ama dün gece hepsinden farklıydı, ben itinayla koparmak için uğraşırken kabuğu, sen tuttun bir anda çektin sanki. Öyle yanıyor işte simdi canım.

Hani anneler 'evladım oynama daha çok kanatacaksın' derler de, duymazlıktan gelirsin ya çocuk halinle, sonra o yara iyileşmedikçe aslında annemin sözünü dinlemem gerekirdi diye düşünürsün; işte ben de annemi dinlemeli ve gelmemeliydim belki yanına dün gece. Ben ki en başından beri dinlemedim kimseyi sana olan duygularımda, ama dün gece bir kerecik olsun dinlemeliydim başkalarını, belki o zaman daha az acırdı canım, belki o zaman sana sadece kızardım. Şu an o kadar çok duygu var ki içimde, hangisine öncelik verip anlatmam gerek bilmiyorum. Sanırım en yoğun hissettiğim yoğun, derin bir acı.

12 sene boyunca çok canımın yandığı zamanlar oldu, çok mutlu olduğum zamanlar da. Geriye dönüp baktığımda senin için dilediğim tek bir şey vardı, inşallah ömür boyu mutlu olur! Dün geceye kadar da çok samimiydim bu dileğimde. Ama dün gece hiç acımadığı kadar acıdı kalbim, hiç yüzleşmediğim duygularımla yüzleştim.

Beni de davet ettiğin o düğüne gelmeyecektim nasıl olsa, görmeyecektim seni, rahattım o yüzden. Hatta geliyorsun buraya kadar neden aramıyorsun diye sorarsan ne gibi cevaplar verip kaytarabilirim diye provalar yapıyordum kendimce. Ama işte, ortak dostlar girince araya, onları görmek pahasına indim kente, yine seni nasıl olsa görmem diyerek. Ne de olsa, eşinin misafirleri vardı, onları ağırlaman gerekirdi, dostlarla da nasıl olsa yarın görüşecektin. Yani bir benim için gelmezdin. Onun verdiği rahatlıkla, dostun elinden aldım telefonu seninle şakalaşmak için.

"Hadi kalk gel" dedim, "Tamam, sakın erken kalkmayın, bir şekilde geleceğim" dedin. O andan sonra, sen oturduğumuz yerin kapısından girene kadar ne yaptım, ne söyledim, vakit nasıl geçti bilmiyorum. Seni beklerken dosta ve arkadaşına artık seni unuttuğuma dair palavralar sıktığımı hatırlıyorum ama. Sen geldin sonra, yine eski günlerdeki gibi bir haralagürele içinde kalktık masadan, her zaman gittiğimiz yere gitmek üzere. Yine eski günlerdeki gibi elin boynumda, sarılarak yürüdük o daracık sokaklarda. Sohbet muhabbetle, keyif içinde geçiyordu vakit, sonra birden konu nasıl geldi bilmiyorum ama bir anda bir çocuk bahsi geçmeye başladı masada. Tam ben anlamlandırmaya çalışırken olanları, sen bana baktın, "baba oluyorum" dedin. O gözlerinden bir bulut geçti ya da bana öyle geldi, belki sen bile fark etmedin. Belki ben gereksiz anlamlar yükledim o bakışlara, bilmiyorum. Tek bildiğim, o andan beri ben eski ben değilim.

Baba olacağını söylerken sen, içimden geçen ilk cümle, o bizim bebeğimiz olmalıydı cümlesi oldu. Sonra utanarak yazıyorum buraya ama karın ölsün istedim, bunları düşündükçe kendimden nefret ettim. Ama bunlardı hissettiklerim çok üzgünüm. Tüm bunları hissederken, masada hayatımın rolünü oynamakla meşguldüm, masadakilere senin ne kadar mutlu olmanı istediğimi söylüyordum.

Ama mutlu olmanı falan istemiyorum artık allahın cezası, o mutluluk bizim tablomuzdu çünkü, seninle o hatunun değil. Bu cümleleri kurarken kendimi şizofren tipler gibi hissediyorum ama hissettiklerim tam anlamıyla bunlar, yazmazsam katlanamam buna artık. O kadar gücüm kalmadı sana karşı.

Dahası yüzüme baka baka, önce ilk defa 12 sene boyunca ilk defa açıkça, okulda bana aşık olduğunu söyledin. Sonra kalktın, o kadını ne kadar çok sevdiğini anlatmaya başladın. Hala soruyorum kendime; beni mi ikna ettin bütün gece o kadını çok sevdiğine, aklında geçmişe dair hiçbir şey kalmadığına yoksa kendini mi? İkna oldun mu peki?

Senle ben, kimsenin anlayamacağı şeyler yaşadık bunca zaman, kimsenin anlam veremediği şeyler. Belki ikimiz de bildiğimiz için bir arada yapamayacağımız hiç çabalamadık bunca zaman. Ya sen erken geldin bana, ya ben geç kaldım. Bir kısırdöngü oldu bu, bunca sene. Sanırım artık o döngüye bir son vermenin vakti geldi. Çünkü ikimizde farkında olmadan düşlediğimiz o geleceğin bizim olmayacağını biliyoruz artık...

Seni seviyorum, sen de hep sev beni, kimseye kendine bile itiraf etmeden sev. Olur da bir gün göz göze gelirsek yine, gözlerinden geçen o buluttan anlayayım hala aynı düşü paylaştığımızı...

Son defa...




Huysuz pia tarafından gönderildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder