24 Ağustos 2011 Çarşamba

There are times...



Bu ara yine kelimeler yetmiyor, içimdeki boşluğu anlatmaya. O yüzden ben de bu yazılı postcardlara sığındım...


Huysuz pia tarafından gönderildi.

23 Ağustos 2011 Salı

Bazen...



Denileni değil, demek isteneni anlayabilmek...

Huysuz pia tarafından gönderildi.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Kadın Dediğin



Kadın olmak ne zor arkadaş!

Hep sus, hep alttan al, hep idare eden taraf ol. Bağırırlar, "babandır alttan al", "kocandır alttan al", erkektir alttan al! Döverler, "sen de kızdırmasaydın babanı canım", "kocandır döver de severde"...

Ama sen kadınsın, susmak senin doğuştan gelen görevin. Susacaksın alttan alacaksın ki, erkek egemen bu dünya seni daha da yerle bir etsin, daha da rahat öldürsün.

Daha doğar doğmaz üzerimize giydirilen bir takım kurallar var, istersek büyüdükçe, aklıselim bir şekilde düşünmeyi öğrendikçe çıkarıp atabileceğimiz kurallar bunlar bence. Kadınlık kuralı da bunlardan biri nazarımda.

Neler var mesela bunların arasında, kadın dediğin öyle sesli gülmez, kadın kısmısının sesi çok çıkmaz, kadın mutfakta aşçı, yatakta orospudur (bu ayrıca değinilecek bir nokta!!!), erkek aldatıyorsa eğer kadın kadınlık görevini yerine getirmemiştir...vs.vs.vs.

Yani bu nasıl bir zihniyetse artık, kadını evlenene kadar cinsellikten uzak tutup, gerdek gecesi bir anda dünyanın en şuh kadınına çevirmeyi hangi aklıevvel akıl ettiyse, içine tükürmek istiyorum ben o zihniyetin.

Kadın, varlık olarak, bu dünyaya sunulmuş en yüce, belki de Tanrı'nın en güzel kanıtı olan varlığıyken, nasıl oluyor da kendine böyle şeylerin yapılmasına izin veriyor anlamlandıramıyorum ben bunu.

Daha da anlamlandıramadığım ise, bunu mecburiyetten değil de, bile isteye yapan tayfa. Yani okumamış, gözü yaşadığı çevreden başka bir yer görmemiş bir kadına kızamam, şartların gerektirdiği şekilde yaşıyor derim belki ama; üniversiteyi bitirmiş, iyi bir yerde çalışan, başka bir dünyanın mümkün olduğunu görmüş kadınların bu çaresizliğin içinde kısılıp kalmalarına anlam veremiyorum esasen.

Dilerim, bir gün tüm hemcinslerim "kadın" kelimesinin hakkını vererek yaşamayı başarabilir. Çünkü, benim nazarımda "kadın" dediğin, Sezen ablamızın da dediği gibi, dişidir, anadır, efedir; yeri gelir sevişerek ölür, yeri gelir dövüşerek...

Huysuz pia tarafından gönderildi.

14 Ağustos 2011 Pazar

Bir Alıntı


"Bazen de saygıdeğer ağabeylerim ablalarım; dünyası yerle bir olur insanın. hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. en akıllıca sandığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir.

tanrı içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. işte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde tanrıyla bezerken, ortak anlamsızlıkların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir; “hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.”…Alper Canıgüz-Oğullar ve Rencide Ruhlar



Huysuz pia tarafından gönderildi.

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Ya Yarı Yolda Bırakırlar Beni Ya...



Bir anda bitti gibi her şey. Gereğinden fazla değer vermemek gerekiyormuş kimseye. Sen kendince, kafanda yarattığın insanı giydirince başkasının üzerine, sakil duruyor, taşıyamıyormuş karşındaki bunu.

"Seni hak eden kimse seni bekletmez!" dedi bugün çok sevdiğim bir arkadaşım. Ne kadar da doğru aslında, gerçekten benim yorduğum anlamları taşısaydı yazdıkların, şu an başka yerlerde değil yanımda olurdun muhtemelen.

Neyse işte, bu aşkın da sonuna geldik. Geçmiş olsun hepimize.

Böylece bunalımlı ya da sevgi böcüğü ergen yazıların da sonu gelmiştir belki.


Huysuz pia tarafından gönderildi.

11 Ağustos 2011 Perşembe

Rica etsem defolur musunuz?



Öyle anlar var ki insan hayatında, sadece susmak istiyorsun. Çevrendeki herkesden kaçmak, o çok sevdiklerine sığınıp, onların gölgesinde dinlenmek, huzur bulmak istiyorsun. İstiyorsun ki, kimseye bir şey anlatmak zorunda kalma da, karşındaki sana bakıp neler yaşadığını, neler hissettiğini anlasın seni yormasın. Kimseler şikayet etmesin, sadece güzelliklerden bahsedin.. Güzel şeyler yaşamak istiyorsun kısaca. Huzur istiyorsun.

Bir de O'nu istiyorsun, başını göğsüne dayayıp, ağlayarak uyuya kalacağın, çipil çipil bakan gözleriyle bir anda seni dünyanın en mutlu edebilecek insanı.

Bir de şu an da çevrende bulunan herkese bir siktirip gidin demek istiyorsun, ama böyle en sakin halinle. Defolup gidin, sizi ben istemedim ki hayatımda, ne arıyorsunuz burada, yanlış geldiniz, haydi ikileyin demek istiyorsun.

Öyle işte istiyorsun da istiyorsun. Ama onun yerine oturup protokol okuyorsun. Aferin sana...!

Huysuz pia tarafından gönderildi.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Ölümler ve Biz Faniler

Bu hafta biri yakın olmak üzere üç arkadaşımın ikisinin annesinin, birisinin babasının ölüm haberini almak resmen yüreğimi dağladı.

Bir yandan onlara üzülürken bir yandan kendi korkularımla yüzleştim. Annemi kaybetme korkusunu tekrar yaşadım, tekrar canım yandı.

Bu korkuyla nasıl başa çıkılır, nasıl üstesinden gelinir, herkes aynı şiddette mi yaşar bu korkuyu ya da herkes korkar mı bundan...böyle sorular var aklımda. Düşündükçe nefessiz kalmama sebep olan.

Az önce en sevdiğim arkadaşlarımdan birinin annesini kaybettiğini öğrendim. Hastaydı zaten, doktorlar 6 ay ömür biçmişlerdi, kanser tüm vücudunu sarmıştı. İlk söylediğinde bunu arkadaşım, gözlerim dolmuş, ona çaktırmamak için epey çaba sarfetmiştim. Ne de olsa morale ihtiyacı vardı. Sonra yavaş yavaş artık büyüdüğümüzü düşünmeye başladım. Bu tip haberler her geçen gün artacaktı bundan sonra. Bu durumla yüzleşmek gerekti...
Arkadaşım benden daha metanetli çıktı bu süreçte. Belki de kabullenmişti durumu...

Şimdi nasıl, neler hissediyor bilmiyorum, yanında değilim çünkü. Sesini duyarsam dağılırım diye arayamıyorum da.

Sabah haberi aldığımdan beri aklımda tek bir düşünce var, hayat dediğimiz şu süreçte gerçekten çok sikimsonik şeyleri kendimize problem edip, üzülüyoruz. Ölümden ötesi hakikaten boş be valla...

Şu anda bunu yazarken, arka masamdaki arkadaşın Amy'den Back To Black çalmaya başlaması da ayrıca ironik oldu gerçekten!...

Akşam şarkıyı da buna edit yaparım artık.

Yazıyı nasıl sonlandıracağımı bilemiyorum. Kafamda cümleler uçuşuyor. Bir diğer masada şu an en büyük problemi sevgilisiyle yaşadığı problemler olan arkadaşıma etmek istediğim küfürler çoğunluğunu oluşturuyor bu cümlelerin. Amaan nasıl olsa anlamayacak diyerek yatıştırıyorum kendimi.

Diyecek çok da söz yok aslında. Nokta!


Huysuz pia tarafından gönderildi.

2 Ağustos 2011 Salı

Toprağa basmak, kırıkları onarmak lazım...

Nasılda huzursuz bir gündü bugün. Oturduğum yere sığamadım resmen. İçimdekilerle yüzleşmek istememek, bekleyiş hali, eski sevgiliyi hatırlamak...nedense bugün bir anda yordu beni. Arkama bakmadan koşarak kaçıp gitmek istedi ruhum.

İş çıkışı yüzüme çarpan rüzgar biraz da olsa kendime getirse de, hala bir tarafım fazlasıyla huzursuz. Söyleyip isteyip söyleyemediklerim içimde biriktikçe birikiyor, birikiyor, birikiyor.

Yazının sonu var mı bilmiyorum. Genelde bu tip saçmaladığım yazıları da buraya koymuyorum, ama bunu nedense gönderesim var, sanki gönderirsem içimde kopan çığlığı birileri duyacak da yardım edecek gibi geliyor. Olmadı ruh halim düzelince silerim.

Yazının sonuna da Emrah Serbes'ten bir cümle ekleyeyim de tam olsun.

“Kadınlar bekliyorlar, güvenebilecekleri bir adam arıyorlar. Sonra da o adamın piçin biri olduğu ortaya çıkıyor. Ve böylece bir kere kırılması gereken kalpleri iki kere kırılıyor.”-Hisler Ansiklopedisi Madde 85

Huysuz pia tarafından gönderildi.